KOOPERATİFÇİLİK VE ECZACI KOOPERATİFLERİ
Kooperatif, kişilerin ortak, ekonomik, sosyal ve kültürel gereksinim ve özlemlerini müştereken sahip olunan ve demokratik kurallarla yönetilen bir işletme vasıtası ile karşılamak için gönüllü olarak oluşturdukları özerk bir örgüttür. Kooperatifçilik ise; kooperatiflerin yaygınlaşmasını ve gelişmesini ifade eden bir hareketin adıdır.
KOOPERATİFÇİLİK VE ECZACI KOOPERATİFLERİ
Kooperatifçilik
Kooperatif, kişilerin ortak, ekonomik, sosyal ve kültürel gereksinim ve özlemlerini müştereken sahip olunan ve demokratik kurallarla yönetilen bir işletme vasıtası ile karşılamak için gönüllü olarak oluşturdukları özerk bir örgüttür. Kooperatifçilik ise; kooperatiflerin yaygınlaşmasını ve gelişmesini ifade eden bir hareketin adıdır.
Bugün, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde kooperatifçilik, önemli bir sosyal ve ekonomik hareket olarak kabul edilmekte; demokrasinin, barışın, çevrenin korunmasına ve de istihdam yaratma, kaynakları harekete geçirme, yatırım oluşturma, ekonomiye sürdürülebilir kalkınmaya ve yoksullukla mücadeleye katkıları olduğu görülmekte; ve bütünüyle ülkelerin ekonomik, sosyal kalkınma ve gelişmelerinde önemli bir demokratik araç olarak da kullanılmaktadır. Kooperatifçilik tüm bu işlevleri ile toplumsal hayatta kamu ve özel sektörün yanında üçüncü bir sektör olarak kabul ediliyor ve yerini alıyor.
Kooperatifler belirli ilkeleri olan kuruluşlardır. Uluslararası Kooperatifler Birliğinin (ICA) 1995 yılında saptamış olduğu 7 ilke şunlardır;
1) “Gönüllü ve Serbest Giriş” İlkesi
2) “ Ortağın Demokratik Yönetim” İlkesi
3) “Ortağın Ekonomik Katılımı” İlkesi
4) “Özerklik ve bağımsızlık” İlkesi
5) “Eğitim öğretim ve bilgilendirme isteği” İlkesi
6) “Kooperatifler arası işbirliği” İlkesi
7) “Toplumsal sorumluluk” İlkesi
Bu yedi ilke, bir kooperatifin esasını oluşturmakla birlikte, birbirlerine de sıkı sıkıya bağlıdır. Bu ilkelere kısaca göz atarsak;
– Gönüllü ve Serbest Giriş İlkesi: Bu ilkeye göre kooperatifler gönüllü kuruluşlar olup hizmetlerinden yararlanabilecek ve kooperatif ortaklığının sorumluluklarını kabul eden herkese; sosyal, siyasal, dinsel etnik,ve cinsiyet ayırımı gözetmeksizin açıktır.
– Demokratik Yönetim İlkesi: Kooperatifler demokratik kuruluşlardır. Bu nedenle ortaklar; yönetime ve denetime, politika oluşturma ve karar verme süreçlerine demokratik olarak katılırlar. Bu ilke kooperatifçilikte “asıl gücün sermaye değil insan” olduğunu belirleyen en önemli göstergedir.
– Ortağın Ekonomik Katılım İlkesi: Ortaklar, kooperatif’in sermayesine eşit bir biçimde katılırlar; ayrıca kooperatif işletmesinden doğan gelirin bir kısmını da ortaklarına risturn olarak dağıtırlar. Bu ilke ise “sermaye kooperatif’in patronu değil hizmetlisidir” anlayışının bir göstergesidir.
– Özerklik ve Bağımsızlık İlkesi: Kooperatifler ortakları tarafından yönetilen özerk ve karşılıklı dayanışmaya dayanan bağımsız kuruluşlardır. Devlet ve diğer kuruluşlarla anlaşma, işbirliği yapma ve dış kaynaklardan sermaye sağlamaları durumunda; bütün bu ilişkilerini kooperatiflerin özerkliğine ve ortakların kooperatiflerini demokratik olarak bir zarara uğratmayacak biçimde yürütürler. Bu ilke, kooperatiflerin özerklik ve bağımsızlıklarını koruyarak kendi geleceklerine hakim olmaları gerekliliğini önemle belirtmektedir.
– Eğitim Öğretim ve Bilgilendirme İlkesi: Bu ilkeye göre kooperatifler kendi ortaklarına, seçilmiş ve atanmış yöneticilerine ve personeline kooperatiflerin gelişmesine etkin bir biçimde katkıda bulunabilmeleri için eğitim ve öğretim olanağı sağlarlar. Kooperatifçiliğin yapısı ve yararları hakkında, genel kamuoyunu özellikle de gençleri ve toplumun önderlerini bilgilendirirler.
– Kooperatiflerarası İşbirliği İlkesi: Kooperatifler ortaklarına daha etkin bir biçimde hizmet verebilmek ve tümüyle kooperatifçilik hareketini güçlendirebilmek için; diğer kooperatiflerle yerel, bölgesel, ulusal ve uluslararası düzeyde işbirliği yaparlar.
– Toplumsal Sorumluluk İlkesi: Kooperatifler ortaklarınca onaylanan politikalar aracılığıyla, içinde yaşadıkları toplumun ekonomik, sosyal ve kültürel yönden kalkınmalarının sürekliliğini koruma açısından özel bir sorumluluğa sahiptir. Kooperatifler bir yandan ortaklarının gereksinimlerini ön planda tutarken, diğer yandan da toplumun gelişmesi, ekonomi, sağlık, ve diğer konularda sorunların çözülmesinin yanında, toplumsal kalkınma politikaları oluşturulmasına da katkıda bulunurlar.
Kooperatifçiliğin tarifini ve ilkelerini bu şekilde sıraladıktan sonra, kooperatifçilik hareketinden kısaca bahsedersek; kooperatifçilik hareketi, geçen yüzyılın ikinci yarısından itibaren, bütün ülkelerin sosyal ve ekonomik kalkınmasında çok önemli rol oynamaya başlamıştır. Gelişmiş ülkelerin yanında, siyasal bağımsızlıklarına yeni kavuşmuş ve az gelişmiş ülkeler de modern ve çağdaş ekonomik örgütler yaratmak istediklerinde, kooperatifçilikten geniş çapta yararlanmışlardır.
Dünyada bugünkü anlayışla ilk kooperatif, kooperatifçiliğin babası kabul edilen İngiliz Robert Owen tarafından 1844 yılında İngiltere’de kurulmuştur. Bu tarihlerde İngiltere’de vahşi ve ilkel bir kapitilazim hüküm sürmekte; işçiler, emekçiler, ve küçük üreticiler ezilmekte ve sömürülmektedir. Aynı tarihlerde Avrupa’nın diğer ülkelerinde de kooperatifçilik hareketi gelişme göstermeye başlamıştır.
Kooperatifçiliğin bugün dünyada vardığı büyük gelişmeye baktığımızda; Uluslararası Kooperatifler Birliği’ne (ICA), 2002 yılında toplam 100 ülkeden 749 bin birim kooperatif olduğunu görüyoruz; ki bunların toplam ortak sayısı 760 milyondur. Mevcut rakamlar kooperatifçilik hareketinin günümüzde yeryüzünün en büyük sosyo-ekonomik hareketi niteliğini taşıdığının en güzel göstergesidir. Kooperatifçilik hareketinin bir diğer özelliği de dünyada 5 kıtaya yayılması, evrensel bir hareket olması, gelişmiş, gelişmekte ve gelişmemiş bütün ülkelerde bir biçimde var olmasıdır. Türkiye’de kooperatifçilik, Mithat Paşa’nın “Memleket Sandukları” denemesiyle 1863 yılında başlamış sayılmaktadır. Ancak bugünkü anlamıyla gerçek kooperatifçilik, Mustafa Kemal Atatürk’ün öncülüğünde Cumhuriyet Türkiye’sinde başlamıştır. Atatürk, kooperatifçilik hareketinin sürekli içinde olmuş, bu hareketin gelişmesinin gerektirdiği yasal düzenlemelere öncülük etmiştir. 21 Mayıs 1931 de İstanbul Üniversitesi bünyesinde “Türkiye Kooperatifçililik Cemiyeti” kurulmuştur. Atatürk Kooperatifçiliği ülkenin kalkınmasında her zaman önemli bir araç olarak görmüş, Kooperatiflerin yurt düzeyinde yayılmaları için açık destek vermiş ve ilk kurulan Kooperatifin de 1. ortağı olmuştur.
Türkiye’de1950’den sonra, özel sektöre büyük ağırlık verilmeye başlanmasıyla birlikte, kooperatifçiliğin bir süre tamamen ihmal edildiği görülmektedir. Ancak, 1961 Anayasası’nda kooperatifçiliğin özel bir madde ile yer alması, demokratik kooperatifçiliğin hızla gelişmesini ve üst örgütlerinin kurulmasını sağlamıştır. Türkiye’de kooperatifçilik, çeşitli evrelerden geçtikten sonra 1969 yılında 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu ile kendi kanuna da kavuşmuştur.
12 Eylül yönetimi ve iktidarları, ülkemizde demokratik kooperatifçiliğin gelişmesini durdurmaya çalışmışlar ancak, 90’lı yıllardan sonra kooperatiflerimizin ve ortaklarının sayısal olarak artması ve üst örgütlenmelerindeki gelişmeleri önleyememişlerdir. Ülkemizde kooperatif örgütlenmesi ağırlıklı olarak; tarım satış, tarım kredi, esnaf kefalet, tüketim, konut ve köy kalkınma kooperatifleri biçiminde olmakla birlikte; bu süreçte, eczacılar da mesleki ve ekonomik dayanışmalarını eczacı kooperatifleri çatısı altında sağlamışlardır.
Ülkemizde bugün 85 bin civarında kooperatif ve 5 milyona yakın kooperatif ortağı vardır. Kooperatifler sayısal açıdan büyük gelişme gösterdikleri halde, kooperatifçilikten beklenen amaçların henüz gerçekleştiğini söylemek zordur.
Eczacı Kooperatifleri
Türkiye’de eczacılar, kooperatifçilik hareketine ilgi duymaya 1977-78 yıllarında başlamışlardır. Bu tarihlerde serbest eczacılar, örgütsüz ve dağınık durumda olup, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik krizden de büyük ölçüde etkileniyordu. Eczacılar, asli görevlerini yapabilmeleri için hastaya verebilecekleri ilaçları bile temin edemez duruma gelmişler; eczanelerin ilaç temin ettiği özel ilaç depolarının spekülatif hareketlerde bulunmaları ve keyfi uygulama ile istedikleri eczanelere ilaç verip, istemediklerine vermemeleri; sadece peşin para ile ilaç vermeleri sonucu yapay olarak ilaç yokluğu yaratılması sonucunda; bir çok eczanenin zor durumda kalmasına, hatta kapanma tehdidiyle karşı karşıya kalmalarına neden olmuştur.
Bu süreçte eczacılar, sürekli olarak yönlendirilen bir topluluk olmak yerine, meslek sorunlarına olsun, ülke sorunlarına olsun, ortaklaşa sahip çıkmak düşüncesine vardılar. Bunu sağlamak için de önce meslek örgütlerine sahip çıkmak ve ortak çıkarlar etrafında toplanmak gerektiğinin farkına vararak, eczacıların bir araya gelip ekonomik ve mesleki haklarını kazanmak için örgütlenmeleri gerektiğini düşündüler.
Bütün bunları değerlendiren yurt çapında görev yapan eczacılar, Türkiye’nin birçok bölgesinde örgütlenme ihtiyacı hissetmişler, çeşitli tartışma ve arayışlardan sonra da kendilerinin eşit olarak katıldığı, demokratik ve ekonomik modelin KOOPERATİFLEŞME olduğuna karar vermişlerdir.
Bu değişimle birlikte kurulan kooperatif örgütlenmesi, yıllardır eczacının çevresini saran kabuğun kırılmasını sağlamış, giderek eczacı örgütlerinde ilerici değişimlere öncü olmuştur. Daha güçlü, daha inançlı bir eczacı toplumu yaratmanın, en azından eczacılar hakkındaki kararların eczacılar dışındaki kişilerin karar verilmesine engel olmaya başlamış, hatta eczacı hakkındaki kararları sadece eczacıların vereceği adımı atmışlardır.
Ülkemizde ilk ecza kooperatifi 1978 yılında 22 eczacının bir araya gelmesi ile Manisa’da Eczacı Neşe Gülersoy’un önderliğinde kurulmuştu. Değerli eczacımız bu demokratik önderliğini karanlık güçler tarafından eczanesinin silahla taranması sonucu hayatıyla ödemiştir.
Aynı tarihte Silifke’de lokal anlamda bir kooperatif kurulmuştur. Daha sonra 1979 yılında İzmir, Bursa, Eskişehir ve İstanbul’da geniş eczacı kitlelerini kucaklayan kooperatifler kurulmuştur. 1980 yılında Ankara, Antalya, ve Giresun’da; 1984 yılından itibaren ise Samsun, Trabzon, Sakarya, İçel eczacı kooperatifleri kurulmuştur.
Eczacı kooperatiflerinin kurucuları, ilk dönemlerde kooperatifte ilaç çıkarıp paketleyerek, kendi araçlarıyla sevkiyat yapmışlar, ayrıca kurucular, ilaç firmalarından ilaç temin edebilmek için, kendi senet ve çeklerini firmalara vermişlerdir. Bu kooperatiflerden bazıları çeşitli sıkıntılar ve krizlerden sonra hayatiyetine son vermek zorunda kalmışlardır. Günümüzde, temelleri bu tarihlerde atılan kooperatiflerden 6 eczacı kooperatifi yurdumuzun geniş bir bölgesinde eczacı ortaklarına hizmet vermektedir.Mevcut eczacı kooperatifleri pazarın %12’sine hitap etmektedir.
1989 yılında Ankara’da 11 eczacı kooperatifinin bir araya gelmesiyle Tüm Eczacılar Üretim Temin Dağıtım Kooperatifleri Birliği’ni kurmuşlardır. Bu birlik, 1990 yılında Türkiye Milli Kooperatifler Birliği’ne kurucu üye olarak katılmıştır.
Türkiye’de eczacı kooperatiflerinin kurulmasından sonra, alım, satış ve dağıtım safhasında eczacının lehine bir takım gelişmeler ve değişmeler olmuştur. Kooperatifler kurulduğu andan itibaren hiç SÜRSAJ yapmamışlardır ve eczacıya ilacı SÜRSAJSIZ göndermişlerdir. Kooperatiflerden önce; ilaca zam olduğunda özel depolar ilacı, ilaç fiyatlarında sürsaj yaparak eczacıya gönderiyorlardı. Kooperatiflerin kurulması ile depolar da SÜRSAJI kaldırmak zorunda kalmışlardır.
1980’li yıllarda ilaca yılda %100 zam geldiğini hesaplarsak, kooperatiflerin sürsaj yapmamak suretiyle, eczacıya nasıl bir katkı yaptığını açıkça görmekteyiz. Ayrıca kooperatifler sürsaj yapmadığı için diğer depolarda sürsaj yapmamaya başladılar, dolayısıyla kooperatif ortağı olmayan eczanelere de katkısını düşünmeliyiz.
Eczacı Kooperatifleri ile eczacı açısından gelinen noktaya baktığımızda;
– 1978 yılında ecza deposu içeri alınmayan eczacılar, kooperatiflerin kurulmasıyla ecza depolarının sahibi oldular.– Kooperatiflerden önce depolar firmalardan aldığı ilaç fazlasının (mal fazlaları) büyük bir kısmını eczacıya iletmiyorlardı; kooperatifler ise ilaç firmasından aldığı tüm ilaç fazlalarını ortaklarına yansıtıyorlar.
– Kooperatifler ilaç firmalarından aldıkları vade ve tüm satış koşullarını aynen eczacıya iletmişlerdir.
Özetle, eczacı kooperatifleri; ecza ve ilaç sektörünün sağlıklı oluşumuna ve bu sektörün disipline olmasına çok büyük katkıda bulunmuşlardır.