KUTLANABİLİYORMUŞ !
1 Mayıs Emek ve Dayanışma gününü büyük bir coşkuyla, adına yaraşır şekilde kutladık.
Bu büyük organizasyon, gerçek sahiplerine bırakıldığında kutlamaların olaysız, şiddetten ve gaz bombasından uzak, olması gereken olgunlukta geçe bileceğini göstermesi açısından önemliydi.
Demek ki; işin içine devlet karışmadığında, provokasyon girişimleri olmadığında Sendikalar, Sivil Toplum Örgütleri, Meslek Birlikleri ve Odaları, çeşitli platformlar talep ve beklentilerini özgürce ifade ederek şiddetten ve karmaşadan uzak bir şekilde kutlayabiliyorlarmış.
Sabah, odamızın belirlediği toplanma yerindeydim. Saat 9.30 da Mecidiyeköy den yürümeye başladık. Şişli de diğer meslek odaları ile buluşma yerindeyiz. Kortejde yerimizi aldık. Çevreme bakıyorum, herkes de bir heyecan var. Kolay değil, yıllardır emekçiden esirgenen, ama emeğin sembolü olmuş, bedeller ödenmiş, yaşamlar yitirilmiş Taksim Meydanına gidiyoruz. Hava güzel, çoluk çocuk, tüm aile bireyleriyle gelenler var. Bir anne, ikiz kızlarını çiftli arabasına koymuş yanımdan geçiyor. Diğer bir anne 8 aylık oğlunu göğsündeki kanguruya yerleştirmiş gidiyor. Oğlan sanki Taksim Meydanına gideceğinin farkında, etrafa gülücükler saçıyor.
Yüz binlerle beraber sloganlar atarak Taksime yürüyoruz. Kontrol noktasından hızla geçtik. Taksime varmak üzereyiz. Yaş kemali bulduğundan Taksim Meydanında yerimizi almadan birkaç arkadaşımla beraber soldaki kafelerden birine girip, çay ve nefes molası veriyoruz kendimize. Çaylarımızı içerken yığınlar coşkuyla önümüzden akıp gidiyor. Bir an düşünüyorum… Biri bana Taksim Meydanının kenarındaki bir kafede çaylarımızı yudumlayıp, meydana gireceğimi söyleseydi, hadi! Git işine derdim!!! Ama oldu… Olabiliyormuş… Bu güzelliklerden ders alması gerekenler dilerim gereken dersi almışlardır.
Artık Taksim Meydanındayız… Tüm emekçiler Taksimi aldık, sıra haklarımızı almakta diyor. Sloganlar marşlara karışıyor. Davul zurnalar eşliğinde halaylar çekiliyor. Timur Selçuk ve Ruhi Su Korosu 1 mayıs marşını seslendirdikten sonra konuşmalara geçiliyor. Bir ara bulunduğumuz noktadan çok anlam veremesek de platformda bir hareketliliğin olduğunu görebiliyoruz. Sonradan öğreniyoruz ki Türk- İş başkanı Sn. Mustafa Kumlu konuşmasını yapmak üzere yerini aldığında, platform önündeki kitlenin tepkisi ile karşılaşıyor ve bu tepki nedeni ile konuşmasına başlayamadan platformu terk etmek zorunda kalıyor. Olaya düz mantıkla baktığınızda kitlenin eylemini eleştirebilirsiniz. Demokrasi ve özgürlüklerin talep edildiği bir yerde hatip in konuşmasının engellenmesinin savunulacak bir yanının olmadığını düşünebilirsiniz. Ancak olay bu kadar basit değil. Türk-İş Yönetiminin yılladır siyasi iktidarın payandalığını yapan bir duruş sergilemesi, son dönemde eylemdeki üyelerinin kararlı direnişini boşa çıkarması, üyelerinin talep ve beklentilerine cevap verecek bir tavrın sahibi olamaması bu hazin sonu doğurmuştur. Hazin son diyorum, boşuna değil. Sen Taksim Meydanında emek gününü kutluyorsun ve sen Türkiye nin en büyük işçi konfederasyonusun ve o konfederasyonun başkanısın ve kitlen seni konuşturmuyor. Bir yöneticiye verilebilecek en büyük ceza bu olsa gerek… Anlayana.
Türk-İş bu olaydan gereken dersi çıkararak, kendine çeki düzen vermek zorunda…
Aslında bu olaydan tüm Sivil Toplum Örgütü yöneticilerinin durumdan vazife çıkarması gerekir. İktidarın dümen suyuna girerek sessiz kalan, tabanının talep ve beklentilerini görmezden gelen her yönetici bir gün bu hazin sonla karşı karşıya kalacaktır.
Benden söylemesi…