SAKIN HAA !..
Geçenlerde Çağdaş Eczacılar Derneğinin web sitesindeki (www.ced.org.tr) yazılarıma göz atıyordum. Temmuz 2007 de yazdığım bir yazım dikkatimi çekti. Yazımın konu başlığı ‘’Devletle Pazarlık Yürek İster’’, içeriğinde ise Türk Eczacıları Birliği (TEB) ile Sosyal Güvenlik Kurumu(SGK) arasında yapılan bir önceki protokolle ilgili değerlendirmem var… Bu yazımın tarihini değiştirip yeniden yayınlasam , güncelliğini koruduğunu sizlerde göreceksiniz. O günde SGK nın bizlere dayatmaları var, yani anlayış değişmemiş… bu günde tehditler var, bir farkla çeşitti fazlalaşmış… e-sözleşme ile TEB i devre dışına çıkarma tehdidinin yanına eczane hizmet alanını sermayeye açma tehdidi eklenmiş.
Ben ; eczacı-eczacı ortaklığının 6197 sayılı yasa taslağının içine yerleştirileceği söylemleriyle , sermayeye yeni Pazar yaratma konusunda eczacının tepkisinin ne dozda olacağının test edildiği kanısındayım. Bu konuda eczacı odalarının üyelerini bilgilendirme ve bilinçlendirme çabalarının da katkısıyla meslektaşlarımın ilgili kesimlere gereken cevabı çok net verdiğini söylemeliyim.
Eczacılarımız, başka hiçbir meslek grubunun tek başına bugüne kadar toplayamadığı 32 bin kişilik katılımı ve 22 bin dilekçe ile eczacı-eczacı ortaklığına hayır demiş ve TEB nin yok sayılamayacağını beyan etmiştir… Yani eczacı kamuoyu, kendine düşen görev ve sorumluluğu eksiksiz yerine getirmiştir.
Eczacı , haklı taleplerinin yer almadığı bundan önceki iki protokol örneğinden sonra, örgütüne duyduğu güven bunalımı, yabancılaşma ve başkalaşma duygusundan bu dönem sıyrılmış ve örgütüne verdiği olağanüstü destekle beraber doğal olarak TEB yöneticilerinin taban desteğini de yanına alarak SGK ile yapılacak protokol sürecinde , eczacının budanan haklarının geri kazanılması konusunda daha cesaretli ve kararlı bir tavır sergileyeceklerini ümit etmişti!..
TEB, eczacıların beklentilerinden uzak bir protokole imza atınca, özellikle eczacının ekonomisi ile ilgili bir önceki protokolün bile gerisine düşünce, bu durum eczacılarımızda yok olmaya yüz tutan örgütüne güvenmeme, yabancılaşma ve umudunu yitirme ruh hali yeniden yeşerme ve yeşertilmeye(!) başlandı.
İşte!.. yazımda özellikle vurgu yapmak istediğim yer eczacının bu ruh halidir. Mesleğimiz ve meslektaşlarımız için en büyük tehlike de budur…
Sistemin asıl amacıda budur!.. Bireyleri, dayanışma ve ortak hareket etme duygusundan uzaklaştırarak, onları tekil yapmak… örgütlü gücün bir anlama gelmediği, gemisini kurtaran kaptan misali kişileri tek başına çareler üretmeye ve davranmaya iterek, onlar çare ararken tek tek onları öğütmek, bitirmek, kendince biçimleyerek sisteme entegre olmuş bir köle haline dönüştürmektir. Bu tuzağa asla düşmemeliyiz!!!
Meslektaşlarımı sürece bakıldığında anlayabiliyorum… Ama tepkilerini kişilere ve anlayışlarına yöneltmek yerine TEB in kurumsal kimliği ve önemi üzerinden bir tartışma başlatarak, TEB in kimliği ve önemini zedeleyecek, yok sayacak bir algıya sürüklenmemeleri gerekir… Esas bugünden itibaren Türk Eczacıları Birliğine sıkı sıkıya sarılmak, kurum kimliğini savunmak ve birliğimizi sahiplenmek durumundayız. Belki de bizler, TEB ve Eczacı Odalarını bugüne kadar yeterince sahiplenemediğimiz için bütün bunlar oluyor!.. Kaç meslektaşım sözü edilen kurumlara gönderdiği yöneticileri, her yönüyle irdeleyerek(!), sorgulayarak(!) seçti?.. Ortaya çıkan bu sonuçta biz eczacıların payı yok mu?..
İki protokol sürecinde de aynı anlayış ve kişiler ağırlıklı olarak TEB yönetiminde yer aldılar. ‘’Aynı suda iki kez yıkanılmaz ‘’diye bir söz vardır. Sonuçlar istediğiniz gibi değilse o zaman size düşen görev yıkama suyunu değiştirmektir.
Kapitalizmin saldırıları sürdükçe, hak arama ve hak talep etme istemi sürecektir. Heyecanımızı , ümidimizi yitirmeden, dayanışmamızı eksiltmeden mücadelemizi kaldığımız yerden sürdürmeliyiz.
Bizlere düşen görev budur.
Esen kalın…