(mış) Gibi
Biz eczacılar, giderlerimizin artışıyla ters orantılı, cirolarımızın ve karlılığımızın düşmesi ve hizmeti sürdürme noktasında Karekod, Medula, Kamu Kurum Iskontosu ve ITS kaosunu yaşarken, ülke gündemi de aylardır tartışılan Anayasa değişikliği paketine kitlendi.
Her ne kadar yıllar içinde 30 küsur maddesinde değişiklik yapılsa da, kabul etmek gerekir ki mevcut anayasamız bir darbe anayasasıdır. 12 Eylül cuntasının dayattığı anti-demokratik hükümlerle doludur ve değişmelidir…Buraya kadar herkes hemfikir. Sıkıntı, bu değişimin nasıl olması gerektiğinde ortaya çıkıyor.
Doğrusu, benim de kafam karışık… Muhalefet partilerinin ve kimi kurumların dile getirdiği gibi, iktidarın önerdiği yeni anayasa bir parti anayasası mı olacak? Ya da toplumun yıllardır ihtiyacı olan bir demokratik anayasaya mı kavuşacağız. Bu konuda partiler arası bir uzlaşma da gözükmüyor.
Değişmesi önerilen anayasa maddelerinin ayrıntısına girmeyeceğim. Ancak, görüşüm o ki, Parlamentoda gurubu bulunan tüm partiler uzlaşsa dahi; veya referanduma gidilip orada onaylansa da yeni anayasa, emekçi geniş halk kitlelerinin bilinçli tercihleri ile oluşturulan bir anayasa olmayacaktır. Çünkü, halkın seçtiği temsilcilerden oluşan diye yıllardır halka yutturulan Parlamento, halkın değil parti başkanlarının tercihlerinden oluşuyorsa, o vekillerin varlık nedeni seçildiği bölge halkına değil, parti başkanlarına aitse zaten demokratik bir siyasal ortamdan söz etmek olası değil. Böyle bir ortam ve anlayıştan da demokratik bir anayasa çıkarma ihtimali, ham bir hayalden öteye geçmeyecektir. Hep beraber; yeni pakette Siyasi Partiler Kanunu ve Seçim Kanununda olası değişikliğe gidilmesi ile ilgili maddeler olacak mıdır? Yeni yasada parti genel başkanlarının milletvekilleri üzerindeki vesayeti kalkacak mıdır? Seçim Kanununda %10 luk baraj, %5 lerin altına inecek midir? Meclis, olabildiğince her renk ve görüşün dile geldiği gerçek bir milletin meclisi olabilecek midir? Gelişmeleri dikkatle takip etmek durumundayız.
Ayrıca, varsılla yoksul arasındaki makasın bu denli açıldığı, gelir adaletsizliğinin hüküm sürdüğü bir toplumda, Demokratikleşme talepleri hangi kesimlerin talepleri doğrultusunda şekillenecektir? Bu noktaya parmak basan pek yok gibi …Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre işsizlik bir yıl içinde %11 den %14 e yükselmişse, yani bir yıl içinde işsiz sayısı 860 bin artarak 3 milyon 471 bine ulaştıysa, Forbes adlı ekonomi dergisinin yayınladığı listeye göre, ekonomik krize rağmen en zengin 100 Türk listesinde adı geçenler servetlerini bir önceki yıla göre %55 artırarak toplam, 56 milyar dolardan 87 milyar dolara yükseltebiliyorsa; öte yandan işten atılma tehdidi ile emeği ile geçinenlere, 600 TL aylıkla çalış diye dayatılıyorsa, bu ülkeyi kimlerin yönettiğini de sorgulamamız gerekir. Kendimizden bir örnek vermek gerekirse, aynı durum biz eczacılar için de geçerli. Yıllardır kamu kurum ıskontolarının haksız yükünün üstümüzden alınmasını talep ediyoruz. Yapılamaz mı? Çok kolay, Çalışma Bakanlığı istese, 3 veya 6 aylık dönemlerde firmaların pazar paylarına göre Kamu Kurum Iskontolarını ilgili firmalardan tahsil edebilir. Eczacıların üstündeki yükte kalkmış olur. Peki neden yapmıyor? Yapmıyor çünkü, karşısında sermaye gücü var ve karşı çıkıyor. İktidara, sermayenin önündeki tüm engelleri kaldırmak için gelen parti veya partiler, ya da başka bir ifade ile sermaye tarafından iktidara getirilen parti veya partiler bunu yapamazlar.
Konumuzun özüne dönersek; Oligarşik bir yapının yönettiği bir ülkede, Anayasa da onların talepleri doğrultusunda oluşturulacaktır. Emeği ile geçinen kitlelerin büyük bir çoğunluğunun ekonomik özgürlüğünün olmadığı, sindirilen, adeta köleleştirilen bir toplumda yapılacak bir anayasanın bu kesimlerin özgür iradeleriyle şekillenmeyeceği açıktır. Nasıl, biz belirleyip seç(miş) gibi bir parlamento oluşturuyorsak, yine biz belirleyip onayla(mış) gibi bir Anayasamız olacak
Yani anlayacağınız, uyutulmaya devam edeceğiz.