AİLE HEKİMLİĞİ
Sağlık Bakanlığı Müsteşar yardımcısı Sn. Sabahattin Aydın'ı dinlerken yıllar öncesine gitti usum taa 1960'li yıllara. Tüm Türkiye'de birinci basamak sağlık hizmetini sunmak üzere sağlık ocakları açılıyordu.
AİLE HEKİMLİĞİ
Sağlık Bakanlığı Müsteşar yardımcısı Sn. Sabahattin Aydın'ı dinlerken yıllar öncesine gitti usum taa 1960'li yıllara. Tüm Türkiye'de birinci basamak sağlık hizmetini sunmak üzere sağlık ocakları açılıyordu. 224 sayılı sağlık hizmetleri sosyalizasyonu yasası uygulaması başlanmış, sağlık ocaklarına 10. maddede belirlenen asgari sağlık personeli atanıyor, nüfusa göre her ilçede en az bir ocak olacak şekilde tüm yurda yayılıyordu. Birinci basamak kullanmadan daha üst sağlık merkezlerine gidilemeyecek, tedavi olanağı olan basmakta sağlık hizmeti verilecek ve üst merkezler minör sorunlarla meşgul edilip, tıkanması önlenecekti.
Sayın müsteşar yardımcısı İzmir'de 2007 yılı başında uygulamaya girecek "aile hekimliği" uygulamasının Sağlık Bakanlığı adına yürütücüsü olarak uygulamayı anlatıyordu. Aile hekimliği sistemi aslında "224 sayılı yasanın aksaklıklarını gideriyor, onu mükemmel hale getiriyor" derken dalıp gitmişim eski günlere.
Aile hekimliğinin hiç de anlatıldığı gibi olmadığı daha ilk cümlede ortaya çıkıyordu. Zira bu uygulama ile Türkiye'ye yayılmış 5500 sağlık ocağı iptal ediliyor, şayet mevcut sağlık ocağında aile hekimi kalıp çalışmak istiyorsa bina da sağlık bakanlığına aitse, Bakanlığa kira, elektrik, su ücreti ödeyerek kendine bağlı 5000 hastaya hizmet edecek, sözüm ona.
Bunun mümkün olamayacağı bugünden belli. O aile hekiminin reçetelerinden nemalanacaklar hemen o hekimi alıp kendilerine en fazla yararı sağlayacak mekana taşırlar da kimsenin ruhu bile duymaz.
Sayın müsteşar yardımcısına göre sosyalizasyona aile hekimliği sistemi sahip çıkacakmış. duy da inanma. Zira "sevk zinciri" sistemi püfnoktası, ancak yine sayın müsteşara göre uygulanması mümkün görülmüyor.Zira sistem yetersiz kalacakmış o zaman, ne alaka aile hekimliği sosyalizasyona sahip çıkıyormuş, olsa olsa mevcut sağlık ocakları dağıtılıyor, devlet onların masrafından kurtuluyor, yani daha önceyaptığı gibi sosyal devlet olmanın birinci şartı halka sağlık hizmetini sunmaktan kaçıyor.
Aile hekimliği uygulamasında birinci basamak (poliklinik) kalmıyor, özel ya da kamu hastanesi ayrımı da kalmıyor. İlk bakışta ne güzel aile hekiminize gidiyorsunuz o sizi tedavi ederse ediyor, edemezse sevkediyor ( o da ancak % 10 hastasını sevk edebilir, sevk edilmesi gerekenhasta % 10'u geçerse gelecek aya ona sıra gelecek tabii yaşarsa..),ancak sevk ettiği hastane sizden tedavi farkı, ilaç farkı, ameliyat ücret farkı, farkın farkını istediği zaman ne olacak? Bakın IMF geldi sağlık harcamanız fazla azaltın dedi gitti. Nasıl azalacak? Tabii ki devlet sağlık hizmetlerinden kaçarak azalacak. Tabii ki vatandaş farkları öderse hizmeti tam alacak aksi takdirde tedavi yok. Bunca yıldır işçi ve işverence ödenen sağlık kesintilerine güvenen, ihtiyacım olduğunda devlet arkamda sağlığımla ilgilenir, anlayışının iflas ettiği ayan beyan ortada da nasıl olup da Türkiye Cumhuriyetinde herkes sigortalı olacak, herkes sağlık hizmetlerinden istifade edecek deniyor, anlamak mümkün değil. Olsa olsa bu hizmetler paran varsa yapılır, yani Türkiye'de herkes parası ile, sigorta yaptırırsa, sağlık hizmetlerini de istediği gibi alır, deniyor herhalde.
Sağlık hizmetlerinde de takiyye bu olsa gerek.
Not: Kısa bir süre önce Akşam gazetesinde yayınlanmıştır.