ECZACININ SSK ÇİLESİ
ECZACININ SSK ÇİLESİ
1945’de kurulan SSK, ülke genç nüfuslu olduğu için emekli sayısı az olduğundan prim fazlaları veriyor, hastaneleri yeni ve iyi olanaklara sahip olduğundan revaçta oluyordu. Ne yazık ki devrin hükümetleri SSK’nın parasal varlığını yandaşlarına düşük faizli uzun vadeli kredi olarak peşkeş çekerek onun kaynaklarını heba etmişlerdir.
ECZACININ SSK ÇİLESİ
1945’de kurulan SSK, ülke genç nüfuslu olduğu için emekli sayısı az olduğundan prim fazlaları veriyor, hastaneleri yeni ve iyi olanaklara sahip olduğundan revaçta oluyordu. Ne yazık ki devrin hükümetleri SSK’nın parasal varlığını yandaşlarına düşük faizli uzun vadeli kredi olarak peşkeş çekerek onun kaynaklarını heba etmişlerdir. Daha sonraki hükümetler seçim kazanmak uğruna emeklilik yaşını geri çekerek ülkeyi genç emekliler cenneti haline getirmişlerdir. Sayıları artan sigortalı nüfusa rağmen yeni hastaneler yapılmadığı için sağlık kurumları köhneleştirilerek giderek ihtiyaca yanıt veremez hale getirildi. Hastanelere yeni personel alınmadı, çalışan personelse bezdirildi.
Tüm olumsuz gelişmelere karşın, kimi SSK bürokratlarının çabaları ile alınan, kimi tedbirlerle kurum varlığını sürdürebildi. Alınan tasarruf tedbirleri ile kurumun nefes alması sağlandı.
Kötü duruma düşürülen kurum buna rağmen 38 milyon sigortalıya hizmet verme adına başta ilaç tasarrufu olmak üzere bir takım tedbirler almıştır. Toplu ilaç alımı, ucuz eşdeğer ilaç uygulamaları bunların başında geliyordu. Bu uygulamalar ile kurumun ilaç giderleri % 40 geriledi.
Ne yazık ki borç batağı içindeki hükümetler buraya kaynak aktarmadığı gibi kurumun kaynaklarını kullanarak SSK’nin tükenişi bilerek hızlandırmışlardır.
Zamanında hükümetler değiştiren TÜSİAD üyesi ilaç işverenleri 7-8 ay gibi zamanlarda, hem de yarı fiyatına verdikleri ilaçların bedellerini SSK’dan alamadılar,tahsilatta büyük sıkıntı çektiler.. Çünkü SSK kurumunun aktüeryal dengeleri bozulmuştu.
Dünya üzerinde 3 sigortalıya 1 emekli düşerken ülkemizde 1,2 sigortalıya 1 emekli düşer oldu. IMF ve Dünya Bankasının bastırmasıyla, SSK hastaneleri sahipleri ve çalışanlarının rızası dışında (İşverenler Sendikası, İşçi Sendikaları, Sağlık Emekçileri Sendikası ve Türk Tabipleri Birliği) bedelsiz olarak Sağlık Bakanlığına devredildi. SSK ve Bağ-Kur’un 4.7 trilyon devlet hastaneleri ve üniversitelere olan borcu bir gecede sıfırlanarak bu kurum hastaneleri hizmet edemez duruma getirilerek özel hastanelerin önü açıldı. Devlet Kamusal bir hizmet olması gereken, sağlık hizmeti üretmekten vazgeçince,SSK poliklinik eczaneleride kapatıldı.
Halkın tepkisini azaltmak için serbest eczaneden ilaç alımı sağlandı. Bunun yanında özel hastaneler devreye sokuldu.
İsteyen hasta fark vererek oralara da gidebilecektir. Popülizmin dozu daha da artırılarak 150 bin SSK’lıya tüp bebek için fırsat sağlandı. SSK’nın bütçe açıkları 2000 yılında 400 bin YTL iken, 2005 yılında 7.411.667 bin YTL’ye Bağ-Kur’un bütçe açıkları ise 2000 yılında 1.173.206 bin YTL iken, 2005 yılında 6.880.353 bin YTL yükseldi. Yani 2005 yılında SSK ve Bağ-Kur’un toplam açıkları 14.292.020 bin YTL’ye yükselmişken siyasal yatırım olarak görülen sağlıkta hesapsızlık doruklara çıkartılarak yeşil kart uygulaması yaygınlaştırıldı. Aslında hükümetin birinci görevi insanlara yeni iş sahaları açarak, ya da onlara iş kuracak ortamı hazırlayarak prim ödeyen bir yapıya kavuşturmak olmasına rağmen, borçlanmayı Cumhuriyet tarihinin en üst seviyesine çıkardı.
Borç artışı 2001 Yılı 123.5 milyar $ iken;
2005 Yılı 245.9 milyar $ a çıktı(% 99.1 artış)
Cari açık 2005 Yılı 22.8 milyar $ (milli gelirin % 6’sı)
Ekonomik olarak darboğazda olan eczaneler SSK pazarını kendileri için can simidi olarak algıladılar, ancak yaşanan süreç bu beklentileri karşılamaktan uzaktı, gelişen olaylar’’Karamanın koyunu sonra çıkar oyunu’’ atasözünü doğrular nitelikteydi.
Alternatifsiz bırakılan eczacı SSK tarafından dayatılan tek taraflı ve sonuçları itibari ile eczaneye ciddi bir faturası olan bu sözleşmeyi imzalamak zorunda kaldı.
Bir yıllık bir uygulama sonucu ortaya çıkan tablo şudur:
* İlaç fiyatları % 8 düşmesine ve bir kısım yeşil kartlının yükü üzerinden atılmasına rağmen SSK’nın ilaç giderleri yüzde 32.6 artmıştır
*Toplu düşük fiyatlı alım, ucuz eşdeğer uygulamasıyla dahi eskiden firmalara ilaç ödemesi yapamayan kurumun gelirlerinde kayda değer hiçbir iyileşme olmadı.
* Kurum kaynak yaratmak için, eski borçlarını tahsil için çok uzun vadeli aflar çıkardı.
* Kurum sistemin işlediğini gösterebilmek, toplu tepkiyi önleyebilmek için, sigortalının yüzde 70’inin bulunduğu İstanbul, Kocaeli, Bursa, İzmir dışındaki bölgelerde eczacıların ödemelerini nispeten düzgün yapmaya başladı.
* Diğer bölgelerde, özellikle SSK’nın yüzde 40-45’inin yaşadığı İstanbul’da reçetelerin kontrol edilemediğini bahane edilerek eczanelerin 7-8 aylık yüzde 10’larını ödeyemedi..
Eczacının ürettiği sağlık hizmetinden kazandığı ve bununla geçimini sağladığı, yaşamını sürdürdüğü kazancı ise bu % 10’luk dilimdir.Geri kalan yüzde 90 deponun yani sanayicinin parasıdır. Eczacı bu parasını da 90-100 günden önce alamamaktadır. Buna karşın ilaç sanayicisi daha önce yarı fiyatına verip 7 ayda alamadığı parayı iki katıyla peşin almaktadır. Keyfi yerindedir.
* Dağıtım kanalları, kurum Iskontolarının dışında tutularak korundu.Siyasi iktidarın dağıtım kanallarına yaptığı kıyak ile bu grup, süreçten yüzde 0.5 karlı çıktı.
* Genellikle 200 YTL’nin üzerinde olan yüzde 10 meslek hakkı bulunan sıfır ıskontolu peşin alınan ürünlerden, kan ürünleri ki bunun yüzde 3,5’i ıskonto olarak verilir ve global değerlendirilip ortalama yüzde 20 kâr edilmiş gibi vergisi verilir, Eczanelerin genel giderleri zaten yüzde 10-12 civarındadır. Bunlar sadece dostlar alışverişte görsün işidir. Ve birçok eczacı verememektedir. (İlaç fiyat kararnamesi tuzak hükmü)
SSK güya bunları öncelikle kontrol edip ödemesini yapacaktı. Bırakın önceliği sudan sebeplerle bunları üç ay sonra iade ediyor.). Eksikleri tamamlanan reçeteler geri veriliyor, bu sefer de “vallahi bilgisayara giremiyoruz, girsek dükkan sizin!” gibisinden cevaplar veriliyor. Böyle bekleyen 3000 kan ürünü reçetesi olduğu söyleniyor.
* Bir başka defans raporlu reçeteler, ki Bunlar iki, üç aylık ilacı karşılayan pahalı reçetelerdir. Bunların mutlaka bir kusuru bulunuyor. Bunlar da iade ediliyor ve ne hikmetse iade edileceği bilinen reçeteler bir aydan önce kargoyla şehir içindeki eczanelere ulaşamıyor.
*Bir başka ilginçlik, eczacıların uyması gereken kuralları gösteren emir-komutlardadır. Bunlar SSK’nın internet sitesinde yayınlanıyor. Bunlardan birinde SSK yetkilileri elle yazılan eski raporları iptal etmek istiyor; tüm raporlular hastanelere hücum edince gelen baskılarla, Haziran ayına kadar elle yazılan raporları kabul edeceğini yayınlıyor. Bunu eczacı da aynen uyguluyor. Daha sonra yazı siteden kaldırılıyor ve Haziran öncesi elle yazılan raporlar eczanelere iade ediliyor. Eczacıya da biz böyle bir şey yazmadık diyorlar.
* Yurtdışı sigortalılarına ait reçeteleri ödememek için her türlü yolu deniyorlar.
*Düzeltilmesi mümkün reçeteler diğer kurumların yaptığı gibi iade edilmiyor, eczacının hastasına verdiği ilacın bedeli insafsızca kesiliyor. Kesilen bu bedele karşı hiçbir belge verilmeyerek satışmış gibi vergisi veriliyor, zarar katmerleniyor.
* Hangi ödemenin, hangi kesintinin neye ait olduğunu öğrenmek deveye hendek atlatmaktan zor.
* Kontrol eden eczacı ve hekimler ilaç teşhislerini farklı farklı yorumluyor. Kurumda en çok kullanılan laf “bence olur, bence olmaz” oluyor.
* Psikiyatri ilaçlarında teşhisten kaynaklanan, bırakın eczacıyı; ilgili hekimleri bile çıldırtan haksız kesintiler yapıyorlar.
* Reçete kolilerinin teslimi ise tam bir insanlık ayıbı. Eczacı ve eczane personeli, tüm İstanbul’da sadece bir yerden alınan, teslim şartları devamlı değişen, yetersiz personelle saatlerce bekletilen,aynı zamanda poliklinik hizmeti de verilen bu yerde,güvenlik tarafından bir sağa bir sola itilerek beklediği kuyrukta ki bu kuyruk, izdihama dönüşmeden ikinci bankoyu devreye sokmayan bir muameleye tabi tutulmaktadır.
* Reçete ve rapor eksikliğinden kaynaklanan, hasta ve hasta yakınlarının çektiklerini, vesaire, bunları daha da uzatmak mümkün.
Bunlardan da görüldüğü gibi SSK belli bölgelere özellikle İstanbul’da yükte hafif pahada ağır reçeteleri iade ederek veya ödemeyerek, en acısı da milyarlarca liralık doktorun hastasına gerekli gördüğü ilacı verdiği için eczacılar zarara uğratılarak, günü kurtarmaya çalışmaktadırlar. Korkunun ecele faydası yoktur. Hesap bellidir. Sosyal güvenlik kurumları ödeme çıkmazına sokulacaktır. Yine aynı işbirlikçi tayfa ortaya çıkıp devlet bu sağlık sigortasını beceremiyor, şartları da uygun hale getirip (zaten hükümet bunlara şimdiden göz kırpıyor) önce devlet imkanlarını kullanıp özel sigortalara devredilecektir.Sosyal güvenlik kurumlarıyla birlikte eczanelerden batanlar batar. Kalan sağlar onlarındır.
Zaten Maliye Bakanlığı ile 2006 yılında yapılan kademeli iskonto anlaşmasında da eczacılar kategorize edilmeye başlandı. Bundan sonra da özelleşen sigortalar şimdikiler gibi eczane seçmeye başlayacaklardır. Aaa zincir eczaneler mi gelmiş?
Peki ne yapmalı?
* Eczacının ve halkın çilesi olan SSK provizyon sistemi mutlaka düzeltilmelidir. Eczacıya tuzak kuran halkın ilaç alımını sınırlayan anlayışla değil bilimsel kriterlere dayalı rasyonel bir sistem mutlaka yaşama geçirilmelidir.
*Avrupa ülkelerinde bulunan düşük insan gücü, yüksek bilgisayar teknolojisi ile calışan,saatte bir milyon reçete kontrol eden,reçete kontrol sistemlerinin devreye sokulması gerekmektedir.
* İlaç Fiyat değişikliğinin euro’ya, Eczacı meslek hakkının YTL’ye endeksli olduğu, pahalı ilaçlarda eczacıyı zarara sokan, İlaç Fiyat Kararnamesi değiştirilmelidir.
* İthal ilaçlara sınırlandırma getirilmeli bunların hızla yükselişi durdurulmalıdır.
* Sosyal güvenlik kurumları halkın kurumlarıdır, Yaşatılmalıdır. Eczacıların geleceği bu kurumların geleceği ile iç içedir.
* Eczacı ve Eczanelerin varlığından rahatsızlık duyan, onların meslek haklarında gözleri olan zincir meraklısı yerli ve hele yabancı büyük gruplarla bizlerin ekonomik olarak mücadele etmemiz olanaksızdır, her türlü siyasi ve ekonomik baskıyı yapan bu şirketlerin bütçeleri ülkemiz bütçesine yakındır. Hiçbir eczacı bunlarla ekonomik olarak mücadele edeceğini sanmasın. Biz eczacıların gücü örgütlü olarak yan yana gelip birlikte hareket etmekten geçer bu bizim en büyük gücümüzdür. Bunu başarabilirsek ayakta kalırız. Birbirimizi rakip görüp yan yana duramaz isek yok oluruz.