JENERİK İLAÇ FİYATLARI GERÇEK MALİYET ÜZERİNDEN HESAPLANMALIDIR
Sermayenin küreselleşmesi sonucu en önemli sektörlerden biri olan uluslararası ilaç sektörü ülkemizi yıllar önce pazarı en fazla büyüyecek üç aday ülkeden biri olarak göstermiştir. Ve kişi başı ilaç harcamalarının da olması gerekenin çok altında olduğunu söyleyerek, Türkiye ilaç pazarındaki hedeflerini “2015 yılında 30 milyar dolar” olarak saptamışlardır. Fakat zamanın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan, 15 Şubat 2002 tarihinde Bağ-Kur’da eşdeğer ilaç uygulamasını başlatmasının ardından, 1 Mart 2003 tarihinde Emekli Sandığı’nın da ortalama fiyat uygulamasına geçmesi, bunların tekerine çomak soktu.
Bunun üzerine yabancı ilaç firmaları, Amerika’da PhRMA (Amerikan Araştırmacı İlaç Üreticileri Birliği), Avrupa’da da EFPIA’yı (Avrupa Farmasötik Endüstri ve Dernekleri Federasyonu) devreye sokarak Türkiye’deki hükümet üzerinde baskılar kurdular.
Amerikan PhRMA “Uygulamalar devam ederse yeni geliştirdikleri hayati ilaçları Türkiye’ye vermeyeceklerini, Türkiye’deki yatırımları durduracaklarını, olan yatırımları da geri çekeceklerini” söyledi.
AB Komisyonu ise 2003 yılında “Şeffaf olmayan, ayrım gözeten ve ticarette kısıtlama getiren uygulamalarla Türkiye Hükümetinin, WTO (Dünya Ticaret Örgütü), GATTS ve TRİPS anlaşmalarını ihlal ettiğini” söyleyerek, Türkiye hükümetine bu uygulamaların kaldırılması ve veri imtiyazı uygulamalarına derhal geçilmesi için bir ültimatom gönderdi.
İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikası (İEİS) Başkanı Bülent Eczacıbaşı da o dönemde Türkiye’de üretilen jenerik ilaçlar için “ikinci kalite” hatta “sahte” ilaç var diyerek, o kesimlere destek verip yerli ilaç sanayiini şaibeli duruma düşürmüştür. Bu gelişmeler sonucu, Sağlık Bakanlığı’nca jenerik ilaçlarda biyoeşdeğerlilik çalışması istenmiş, yerli ilaç firmalarına büyük maliyet getiren, çoğu yurtdışında yapılan biyoeşdeğerlilik çalışmaları sonucu, dünya ortalamasının (dünyada %3) altında hata bulunmuştur. Bu da Türkiye’de ikinci kalite ve sahte ilaç olmadığını göstermiştir. Bugün İEİS utanmadan, Temmuz 2007 bülteninde; “yapılan kontroller sonucu, biyoeşdeğer olmadığı belirlenerek piyasadan çekilen ürün olmamıştır” diyebilmektedir.
Bu sıralarda kriz yaşayan Ecevit hükümetinin erken seçim kararı alması sonucu iktidara gelen ABD destekli AKP hükümeti, Dünya Bankası projesi sağlıkta dönüşüm programını hayata geçirdi.
2004 yılından itibaren AKP hükümetince, sağlıkta reform adı altında başlatılan dönüşüm sonucu ilaç tüketimi katlanarak arttı. Bu uygulama ile Türkiye’de pazardaki ilaçların %85’inin devlet tarafından satın alınması, devletin ilaç harcamasını da büyük oranda artırdı. Devlet tasarruf amaçlı jenerik ilaç uygulamasını benimsedi ve bu uygulama, orijinal ilaç ağırlıklı yabancı firmaların kurumlara ilaç satışlarının büyük miktarda azalmasına sebep oldu.
Uluslararası ilaç sermayesi dev ilaç şirketlerini yarattıktan sonra, son yıllarda ülkemizdeki yerli ilaç firmalarını da satın almaya başladı. Bugün birkaç yerli ilaç firması dışında yerli ilaç firmaları yabancıların eline geçmiş durumdadır. Bunların bir kısmı da şirket merkezlerini okyanus adalarından gösteren Amerikan finans şirketleridir.
Başta Eczacıbaşı olmak üzere devletten aldıkları teşviklerle (bedelsiz veya ucuz arazi ve sigorta muafiyeti vesaire) ve ayrıca eczacıların büyük desteğiyle (yabancı ilaç yerine yerli eşdeğerinin verilmesi) bugünkü büyüklüklerine gelen yerli ilaç firmaları, bu ülkenin yarattığı değerleri, sanki kendi ticari başarılarıymış gibi gösterip kendilerince çok iyi fiyatlarla firmalarını satmışlardır ve yaptıkları alışverişten dolayı övünmektedirler.
Yerli ilaç firmaları, şirketlerinin tamamını, ya da büyük bir kısmını satmış olmalarına rağmen, artık yabancılara ait olan jenerik ilaçların satışını sanki kendi yerli ilaçlarıymış gibi teşvik etmek çabasındadırlar.
Aslında burada büyük bir soygun vardır.
Olay şudur!
2004 yılı öncesi ucuz eşdeğer ve referans uygulaması sonucu birçok orijinal ilacını (örneğin Norvasc) devlete satamayan yabancı firmalar (orijinal ilaçlar ile jenerikler arasında ortalama %50’ye yakın fiyat farkı var) yukarıda isimlerini söylediğimiz (PhRMA-EFPIA gibi) kendi kuruluşları ile ABD ve AB hükümetlerine baskılar yaparak Türkiye’deki AKP hükümetine 2004 İlaç Fiyat Kararnamesini çıkarttırmışlardır. Bu kararname ile, Avrupa’nın en ucuz 5 ülkesinin fiyatları baz alınarak orijinal ilaçların fiyatları Euro’ya endekslenmiştir.
Ama esas yaptıkları iş jenerik ilaç fiyatlarının hiçbir kısıtlama veya maliyet unsuru gözetmeksizin orijinal ilacın %80’i kadar fiyatı otomatikman almasıdır.
Dünyada ortalama jenerik ilaç fiyatı, orijinalinin ilacın %50’si kadardır. (%20 ila %80 arası) Ülkemize bakıldığında, bu kararname sonucu jenerik ilaçlar üzerinden en azından ortalama %30 haksız kazanç elde edilmektedir.
Ayrıca ülkemizde patent yasası öncesi ruhsat almış olan jenerik ilaçlar, Avrupa ve ABD’de orijinalinin patent korumasında olması nedeniyle üretilememektedir. Yerli ilaç firmalarını satın alan yabancılar, bu tür jenerik ilaçları da Türkiye’de üretip, iç ve dış pazarlara satma imkanını da elde etmiş oldular. Aslında birçok firma da bu nedenle satın alınmıştır.
Ülkemizde imal edilen ve bütün girdileri ve maliyet unsurları bilinen jenerik ürünler neden gerçek değeri üzerinden fiyatlandırılmaz. Olay açık, eğer böyle fiyatlandırılırsa beylerin orijinal ilaçları geri ödeme listelerine giremez ve satışları dibe vurur. Öyle yapacağına önce jenerik ürünlere haksız bir şekilde orijinalinin %80’i fiyat verirsin, sonra o yerli firmaları değerinin üzerinde fiyatlar vererek bir bir satın alırsın, önceleri bunu mal fazlasına yansıtıp belli kesimleri susturursun, daha sonra yavaş yavaş mal fazlası ve ıskontoları geri çekerek yerli firma sahiplerine verdiğin paraları katmeriyle geri alırsın.
Devlete hem orijinalini satıp kâr edersin, hem de 2004 öncesi toplu pazarlıkla devlete çok ucuz satılan jenerik ilaçları hamutuyla devlete yutturursun, ayrıca patent koruması nedeniyle AB ve ABD’de üretemediğin ilaçları üreterek iç ve dış piyasalara satarsın. Zaman içerisinde yerli firmaları imalat merkezi olmaktan çıkarıp AR-GE merkezi haline getirirsin, hükümetten üniversite hastanelerine yatırımlar yaptırarak üniversiteler ile şirketler arasında bağlantılar kurar, Türkiye’de insanlar üzerinde yeni ilaçları denersin. (Bkz: ‘Avrupa ve ABD’li ilaççılar Türk firmalarının peşinde’, Sabah, 10 Kasım 2007)
Bu arada Sosyal Güvenlik Kurumu’nun açıkları artıyormuş, ödeme dengeleri bozuluyormuş, senin hükümetin bu açıkları kapatmak için ülke kaynaklarını, stratejik, kâr eden kuruluşlarını bir bir babalar gibi satıyormuş, ayrıca dünyada ortalama borçlanma faizi %3 iken, dünyanın en yüksek faizleriyle (%15) dış dünyaya borçlanıyormuş, ülke bütçesinin büyük bölümü bu faiz ödemelerine gidiyormuş kimin umurunda! (Bu da dış sermaye gruplarının güvendiği istikrarlı ülke hikayesiyle yapılıyor.) 2002’de 170 milyar dolar olan ülkenin toplam borcu 2007’de 447 milyar dolara çıkmış, dış ticaret açığı her yıl rekorlar kırıyormuş ne gam!
Türk Eczacıları Birliği (TEB) 2004 ilaç fiyat kararnamesini çıktığı anda sahiplenmiş ve bir devrim olarak nitelendirmiştir. İlaç işverenleri ise gazetelere ilanlar vererek yeni fiyat kararnamesi için hükümete teşekkürler etmişlerdir. Sağlıkta Dönüşüm Programının en önemli aşaması ayaktan tedavide ilaçların serbest eczanelerden verilmesidir. TEB bu uygulamanın altyapısı hazır olmadığı halde, sistemin tüm sıkıntılarını eczacılara yükleyen protokolü derhal hayata geçirerek, sağlıkta dönüşümün siyasal rantının hükümetçe toplanmasına ve seçimlerde büyük oy artışı sağlamasına yardımcı olmuştur. TEB Başkanı da verdiği hizmetler karşılığında milletvekili yapılarak ödüllendirilmiştir.
Peki, İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikası’na (İEİS) ne dersiniz?
TEB’i ve Tüm Eczacı Kooperatifleri Birliği’ni (TEKB) yanına almış, onların desteğiyle jenerik ilaç atağına kalkmış, son yıllarda her toplantıda neredeyse jenerik ilaçla yatıp jenerik ilaçla kalkıyor.
Ne diyor: “Eşdeğer ilaç kullanımının teşvik edilmesi, bugün pek çok gelişmiş ülkede bir devlet politikası olarak uygulanıyor. Eşdeğer ilaçların kamu maliyesine ve hastaların bütçesine sağladığı faydalar, yapılan araştırmalardan elde edilen somut verilerle açıkça görülüyor. İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikası olarak, eşdeğer ilaçların kullanımının yaygınlaştırılması konusunda etkin çalışmalar yürütüyoruz.” Ağırlıklı olarak “bilgilendirme” amacı taşıyan çalışmalar “EŞDEĞER İLAÇ KAMPANYASI” çatısı altında toplanıyor.
Bülent Eczacıbaşı bunu ne zaman söylüyor? Yerli ilaç firması Eczacıbaşı’nın %75’ini, büyük ortağı NOVARTİS olan Zentiva adlı jenerik firmasına satıp aldığı paralar ile yurtdışında seramik fabrikası satın aldıktan sonra söylüyor. Yurtdışına döviz götürüyor.
Daha ne diyor üstat:
“Türkiye, ürettiği ilaçlarının kalitesi, etkinliği ve güvenilirliğiyle birçok ülke pazarında yer almaktadır. Son derece modern, uluslararası standartlarda üretim yapan tesislerimizin uluslararası onay almış ve alabilecek düzeyde olmaları ilaç endüstrimizin ihracata dönük çalışmaları için çok önemli potansiyeldir.”
Adama sormazlar mı?
Bu bahsettiğin tesisler daha 3-4 yıl önce “ikinci kalite” hatta “sahte ilaç” üretiyordu. O zaman ilaç fiyatlarında kısmen gerçek maliyet vardı, sahipleri de yerli idi. O zaman ikinci sınıftı da, 2004 fiyat kararnamesiyle yüksek fiyat alınca ve sahipleri de yabancı olunca mı birinci sınıf tesisler ve birinci sınıf ilaçlar oldular?
Peki, üstat başka ne istiyor:
“İlaç endüstrimizin yapısına ve ülkemizin koşullarına uygun TEŞVİK MODELLERİNİN uygulamaya konmasıyla, eşdeğer ilaç kullanımıyla sağlanan tasarruf miktarının artacağına ve endüstrimizin (hangisi bizim? –S.G.) rekabet gücünün yükseleceğine inanıyoruz.”
“Mevzuatlarla ilgili sorunlar aşılabilirse Türkiye’nin gelişen dünya eşdeğer ilaç pazarında önemli bir oyuncu olması sağlanabilir.” diyor.
Beyefendiler yine devlet kapısındalar. Yine teşvik istiyorlar yine mevzuat değişikliği istiyorlar. Kimin adına? Novartis ortaklı Zentiva’ya sattıkları yabancılar için mi? Çabaları yoksa büyük okyanustaki adaları merkez edinmiş yabancı şirketler için mi?
30.06.2007 tarihinde yeniden düzenlenen ilaç fiyat kararnamesinin, yayınlanan tebliğinin 5. maddesinin (c) fıkrası aynen şöyledir: “Reçetesiz ilaçlar için kararın en ucuz referans fiyat sistemi işletilmez. Bu ürünler için orijinal ya da jenerik olmasına bakılmaksızın işlem yapılır. Talep edilecek fiyat referans ülkelerde ürünün mevcut en yüksek resmi depocuya satış fiyatından yüksek olamaz. Bu ürünlerin fiyatları her yıl yeniden gözden geçirilir.” Reçetesiz jenerik ilaçların fiyatlarının serbest bırakılması resmen hayata geçiriliyor.
Sağlık Bakanlığı İlaç ve Eczacılık Genel Müdürü Sayın Mahmut Tokaç; “Reçeteli ilaçların eczanelerden reçetesiz satılmasına kesinlikle müsaade edilmeyecektir. Reçeteli ilaçlarda reklam kesinlikle yapılamaz. Ancak reçetesiz ilaçlarda sınırlı ve kontrollü bir şekilde halka tanıtıma …” diyerek eczacının OTC uygulamalarına tepki göstermemesi için aba altından sopa gösteriyor. Reklamı da gönlü istiyor ama Danıştay kararına takılıyor.
İEİS; TEB ve TEKB’yi yanına alarak her platformda beraberce jenerik ilaç kullanımının artırılmasını istiyor. Aynı zamanda Üniversitelerin Tıp, Eczacılık, Diş Hekimliği Fakültelerinde öğrencilerle yapılan toplantılar da bu amacı gütmektedir.
İEİS aslında ilaçların reçeteli ve reçetesiz olarak ayrılmasını ve reçetesiz ilaçların fiyatlarının serbest bırakılmasını ve reklam serbestliğiyle yüksek fiyattan satışlarını artırarak, çokuluslu şirketlerin Türkiye üzerinde gerçekleştirmeyi düşündükleri ilaç pazarını yaratmaya çalışıyor.
JENERİK İLAÇLARIN SATIŞINI BİZ DE DESTEKLİYORUZ, AMA ÖNCE YERLİ ÜRETİM OLAN BU İLAÇLARIN FİYATLANDIRILMASININ GERÇEK MALİYETLER ÜZERİNDEN YAPILMASINI İSTİYORUZ.İşte o zaman bugün toplam 3,12 milyar YTL’lik jenerik ilaç satışının yüzde 33 olan pazar payı, orijinal ilaçlar geri ödeme sistemine giremeyeceği için bir anda %70’lere gelecektir.
HAYDİ, TÜRK ECZACILARI BİRLİĞİ,
HAYDİ, İLAÇ ENDÜSTRİSİ
İŞVERENLERİ SENDİKASI
HAYDİ, BÜLENT ECZACIBAŞI,
VAR MISINIZ?