6197 sayılı yasa tasarısı
6197 SAYILI YASA TASARISI
ÜZERİNDEN MEŞRUİYET ÇABALARI
Yarım yüzyıllık bir yasayı nihayet tartışma gündemine taşıyabildik. Çağdaş ve demokratik bir ülke olmakla ne çok övünsek yeridir. 18.12.1953 tarihinde kabul edilen 6197 sayılı Eczacılar ve Eczaneler Hakkındaki Yasa’dan söz ediyoruz.
1950’li yıllardan bugüne eczacılar ve eczaneler bu yasa ile yönetildi. Diliyle mantığıyla eczacılık mesleğini planlamadaki yetersizlikleri ve cezai yaptırımları ile günümüz eczacılığının sorunlarına çözüm üretmekten uzak deyim yerindeyse çağın gerisinde kalmış bir yasa.
Oysa ki; bu ülkede yarım yüzyıllık zaman diliminin içine neler sığdırılmadı ki!
Egemen çevrelerin işine gelen pek çok yasa değişiklikleri yapıldı. Yasalar hatta anayasalar değiştirilirdi. Toplumsal ve siyasal yaşamı alt üst eden pek çok değişiklik gerçekleştirildi. Toplumsal bir ihtiyaç olmasına karşın kimi yasalara ya da düzenlemelere ise hiç dokunulmadı. 6197 sayılı Eczacılar ve Eczaneler Hakkındaki yasada bunlardan biridir. Eczacı Odalarının özellikle de çağdaş eczacıların gündeme taşıdığı yasa ile ilgili değişiklik talepleri ise ya göz ardı edildi ya da görmezden gelindi. Eczacılık meslek alanında olduğu gibi ilaç ve sağlık alanında da (224 sayılı sağlık hizmetlerinin sosyalleştirilmesi yasası dışında) elle tutulur doğru ve sağlıklı bir politika da üretilemedi. Dışarıdan empoze politikalar bu süreçte hep etkili oldu. Geçmiş tüm siyasi iktidarların bu politikasız dönemle ilgili ortak sorumlulukları var. Peki bugün ne durumdayız.
Durum bugün de çok farklı değil. IMF ve dünya bankası patentli politikalar ilaç eczacılık ve sağlık alanında belirleyici olma işlevini koruyor. AKP iktidarının da bu alana ilişkin belirlenmiş bir politikası yok.
Geçen yarım yüzyıllık zaman sürecinde ne eczacılık eğitimi nede eczacılık meslek alanı planlanabildi. Sağlıklı bir planlama bir istihdam politikası da olmadı. Eczane sektöründe istihdam daha çok serbest eczane alanı ile sınırlı kaldı. İzlenen bu politikalar sonucunda her sokak içinde her ana artel üzerinde her cadde de her sağlık ünitesinin karşısında yan yana, dip dibe plansızca eczaneler açıldı. Plansız kentler benzeri, plansız eczaneler görüntüsü ortaya çıktı. Serbest piyasa koşulları bu süreci iyece tetikledi. Yasanın boşluklarından yararlanarak meslek alanımızı bir de muvazaalı eczaneler işgal etti. Bu eczanelerin açılması siyasi iktidarlar tarafından istismar edildi. Ve sonuçta piyasanın “erdemli” ellerine terk edilerek üretkenliği ve saygınlığı olan mesleğin içi boşaltıldı. Meslek etiği önemli ölçüde deforme edildi, tüm deontolojik kuralları tüketildi. Eczacılar kendine ve topluma yabancılaştırıldı.
Serbest eczaneler kamu sağlık hizmeti üreten kurumlar olarak değil, rant sağlayan birer ticari işletme olarak algılandı. Sermaye çevrelerinin, sağlık bezirganlarının gözünü diktiği bir ticaret alanına dönüştürüldü. Bu koşulların oluşmasında serbest piyasa koşullarına uyum yarışı içinde olan kimi meslektaşlarımızın payını da gözardı edemeyiz.
Bugün gelinen noktada:
İlaç dağıtım tekellerinden birinin kontrolünde yürüyen fiili zincirlerden, tek ya da çok ortaklı muvazaalı eczanelere, cemaat eczanelerine kadar uzanan yoğun bir yasadışı eczaneler zincirinin oluştuğunu görüyoruz. Son dönemde serbest eczane pazarının taliplileri bir hayli artmış durumdadır. Boyner, For You ve benzeri marketler zincirlerinin de bu pazara talip olmasıyla halkanın iyiden iyiye genişleyeceği görünüyor.
Gecikmelide olsa gündeme gelen yasa tasarısı eczacılardan çok bu çevrelerin ilgi alanı içinde. Her bir grup kendi bulunduğu konumdan hareketle meşrulaşma çabaları içindeler ve yasa tasarılarını bu noktadan zorluyorlar.
Bıçak sırtında bir süreci yaşıyoruz
AKP iktidarı eliyle çıkartılan Genel Sağlık Sigortası yasası ile sağlık alanının sosyal bir hizmet alanı olmaktan çıkartılıp özelleştirilmesi, serbest eczane pazarına yatırım yapmak isteyen çevreleri cesaretlendirdiği görülüyor. Ayrıca bu çevrelerin siyasi iktidar üzerinde etkili olmak adına yoğun bir lobi faaliyeti içinde oldukları da biliniyor. Yasanın tartışma gündemine geldiği bir yıl içinde onlarca yasa tasarının gündeme getirilip, geri çekilmesi bu baskıların sonucu değilse nedir?
İktidarla paralellik gösteren bazı meslek içi grupların izledikleri politikalarda oldukça dikkat çekicidir. Bu gruplar iktidar üzerindeki nüfuzlarını kullanarak eczacı eczacı ortaklığını gündeme taşımaya çalışıyorlar. Eczacı eczacı ortaklığı adı altında aslında kendi grup ya da cemaat eczanelerini meşrulaştırma çabası içindeler ve bu tutumları ile hem iktidarın hem de serbest eczane pazarının da etkinlik kurmak isteyen sermaye çevrelerinin elini güçlendirdiklerinin bilmem ne kadar farkındalar. Kurulun paravan örgütler aracılığıyla sürdürülen bu ilişkilerin iktidar cenahında da itibar görmesi kendilerini meşrulaştırması yeter mi bilinmez ama eczacıların taleplerinin gerçekleşmesine dönük çabaları sekteye uğratacağı açık.
Siyasi iktidarın beklentisi de mesleki platformda böyle bir dağınıklık ve çok başlılık hali değil mi?
AKP iktidarı ilaç eczacılık ve sağlık alanına dönük bir politika üretemiyor. Politika üreten sivil toplum örgütleriyle ise barışık değil. Sivil toplum örgütlerinin emekten yana, sosyal içerikli sağlık politikaları AKP iktidarını ürkütüyor. Buradan hareketle sivil toplum örgütlerini etkisizleştirme çabalarına tanık oluyoruz. TTB ve kimi eczacı odaları ile yaşanan gerginlikler bu nedenle gündeme geliyor.
Sivil toplum örgütlerini etkisizleştirme çabalarına, 6197 sayılı yasa tasarılarının tartışma sürecinde de tanık oluyoruz. Eczacı odalarının meslek alanıyla ilgili karar alma süreçlerine katılma taleplerinin yok sayılması, eczanelerin açılması sürecinde eczacı odalarının bypass edilmesine dönük çabalar, gündeme getirilen tasarı ile ilgili bazı öneriler, etkisizleştirme politikalarının yaşama geçirilmesinden başka bir şey değildir.
Serbest eczane pazarında yer almak isteyen çevrelerin genel beklentisi sahipliğini bir şirket ya da sermaye sahibi birilerinin üstlendiği bir eczane modelidir. Diyarbakır milletvekili Aziz Akgül’ün başına taş düşmediğine göre bu çevrelerin taleplerini içeren bir tasarıyı gündeme getirmesi tesadüfi değil. İlgili tüm çevrelerin beklentilerine karşılık geliyor.
Sermaye eczaneleri modelinin gerçekleşmemesi halinde ise eczacı odalarının bypass edileceği bir modeli dayatacaklardır. Meslek odalarını demokrasinin işleyen kuralları içerisinde kontrol altına alamayan AKP iktidarının da meslek örgütlerini etkisizleştirmeye dönük bir politikası olduğu biliniyor. Eczacı odalarının bypass edilmesinde gerek siyasi iktidar gerekse ilgili çevrelerin aynı payda da buluşması eczacı örgütleri tarafından ciddiyetle değerlendirilmelidir.
6197 sayılı yasa tasarısının tartışıldığı bir süreçte apar topar çıkartılan bir yönetmelik dikkatlerden kaçtı. “sağlık tesislerinin kiralanma karşılığı yaptırılması ile tesislerden tıbbi hizmet alanlar dışındaki hizmet ve alanların işletilmesi karşılığında yenilenmesine dair yönetmeliğin” sessiz sedasız kabulü ve yönetmelik marifeti ile eczanelerin banka şubesi, otopark, otel, restoran, kafeterya statüsünde görülerek tıbbı hizmetler dışındaki alanlar içine dahil edilmesi iktidarın hiç de iyi niyetli olmadığını gösteren kaygı verici bir gelişmedir.
Bu süreçte ne yapılmalı, nasıl bir yol izlenmelidir.
.
Çağdaş, idealist, yurtsever ya da ulusalcı ayrımı yapmadan, tüm eczacıları bağlayacak olan bir yasa tasarısı gündemdedir. Serbest eczane pazarında söz sahibi olmak isteyen tüm çevrelerin gözü ve kulağı bu yasa değişikliği üzerindedir.
Böylesine zorlu bir süreçte, eczacılar için olmazsa olmaz koşulların belirlenmesi ve bu koşullar etrafında genel bir mutabakatın oluşturularak tüm eczacıların ortak iradesinin ortaya çıkarılması da başarının olmazsa olmaz koşullarından biridir. Böylesi bir politika ancak, meslek alanımızda hesapları olan tüm çevrelere karşı eczacılarının elini güçlendirip, hareket alanını genişletebilir.
İkinci önemli adım yasa üzerinde dönen hesapların kamuoyu ile paylaşılması ve kamuoyunun duyarlı hale getirilmesidir. Sorun Sağlık Bakanının kişisel niyeti ile ya da iyi niyeti ile açıklanamayacak ölçekte çok boyutlu bir sorundur. Eczacılar, eczacı örgütleri olarak önce kendi birleşik ve örgütlü gücümüze güvenmeliyiz.
Eczacı odalarına, eczacı örgüt yöneticilerine bu kritik süreçte düşen görev kişilere umut bağlamak yerine eczacıların örgütlü birleşik gücüne inanmak ve ortak amaçlar etrafında birleşerek bu örgütlü gücü tüm demokratik mücadele araçlarını kullanarak doğru bir zamanda ve doğru zeminde hareket geçirmektir.
47 eczacı odasının genişletilmiş başkanlar kurulunda aldığı kararlar önemli bir adımdır. Bu adımlar daha da güçlendirilmelidir.
Unutmayalım ki değiştirilmek istenen eczacının geleceğidir. Bu geleceğe hep birlikte sahip çıkalım