İLAÇTA DÖNÜŞÜM VE İLAÇ KURUMU YASA TASARISI
İLAÇTA DÖNÜŞÜM VE İLAÇ KURUMU YASA TASARISI
A- DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE İZLENEN “YENİ” EKONOMİ POLİTİKALAR
İlaç ve sağlıkta “yeni” bir düzen kuruluyor. Sağlıkta dönüşümün alt yapısı önemli ölçüde tamamlandı. Şimdi sırada ilaç yasaları var. İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu Yasa Tasarısı ile bu “yeni” ilaç düzeninin, alt yapısı kurulmak isteniyor.
Ülkenin ilaç, sağlık, eğitim, sosyal güvenlik gibi temel politikalarında ve tercihlerinde değişikliklere yol açan bu gelişmeler tüm dünyayı etkileyen küreselleşme süreci ile ilgilidir.
1980’li yıllarda başlayan ve sermayenin küreselleşmesi denilen bu süreç merkezden çevreye tüm ülkeleri farklı ölçüde etkiledi.
Türkiye küreselleşme sürecine 24 Ocak Kararları ile adım attı. Özal iktidarı ile başlayan bu süreç, Türkiye’nin son yirmi beş yılına damgasını vurdu. Ekonomideki yaygın özelleştirme politikalarını, sağlıkta ve eğitimde özelleştirme politikaları izledi. “Sosyal Güvenlik Reformu” veya “sağlıkta dönüşüm” gibi devleti sosyal yaşamdan uzaklaştıran politikalar, ülkenin son yirmibeş yılında hep gündemde oldu. Ancak siyasetin dengeleri, toplumsal muhalefet ve ekonominin kimi gerçekleri bu politikaların bir bölümünün hayata geçirilmesini engelledi. 2001 ekonomik krizi ile iktidar şansını yakalayan AKP bu politikaları kaldığı yerden devam ettirdi. Hem de daha fütursuzca…
AKP iktidarı, başına reform sözcüğü ekleyerek bu düzenlemelere toplumsal bir işlev yüklemek istiyor. Emekçi kitleler bu ninni ile uyutulmaya çalışılıyor. Geçmişin bürokratik hantal devlet yapılanmasının terk edilmesi, insanlara günlük yaşamlarında kimi kolaylıklar sağlıyor. Günlük yaşamaya alışık insanlarımız, bu gelişmeleri kendilerinden yana bir reform süreci olarak algılıyorlar. Beşinci kuvvet medya eliyle sürdürülen propaganda bombardımanı da, bu algılamayı güçlendiriyor! Ancak gerçek algılandığı gibi değil. Devlet bu düzenleme ile eğitim, sağlık, sosyal güvenlik gibi toplumsal ve sosyal sorumluluklarından kurtulmak istiyor.
Uluslararası sermaye düzeni ile bütünleşen bir ekonomik politika izleyen AKP iktidarının bu misyonu, iç politikada çoğunlukla göz ardı ediliyor. Laik, anti-laik karşıtlığı ve siyaset zeminini bu eksen üzerine oturması kitlelerin AKP politikalarını doğru algılamasında ciddi bir baraj oluşturuyor. Oysaki kamu yönetimi reform yasası, sosyal güvenlik yasası, sağlıkta özelleştirme gibi devleti kamusal hizmet alanlarından uzaklaştıran pek çok yasa ve tasarı, AKP iktidarı eliyle gündeme getirildi. Bu uygulamalar ile iktidar emekçilerden, yoksullardan, toplumdan yana desteğini çekiyor. Gerçek bu…
Bu gerçeklerin toplumla doğru bir siyaset zeminin de paylaşılması gerekiyor.
B- İLAÇTA DÖNÜŞÜM POLİTİKALARI VE İLAÇ KURUMU YASA TASARISI
Uluslararası sermayenin dayatmaları sonucu gündeme gelen İlaç Kurumu Yasa Tasarısı ile Sağlık Bakanlığı’nın ilaçla ilgili tüm işlevine son veriliyor. Küresel sermaye düzeniyle entegrasyonun bir sonucu olarak devlet, sağlıkta olduğu gibi ilaçta da sadece düzenleyici bir rol almak istiyor. SSK ilaç fabrikasının işlevsizleştirilmesinin altında yatan gerçek neden de budur.
Dünyada yaşanan bir ilaç düzeni gerçeği var. Dünya ilaç pazarına egemen olan çok uluslu ilaç şirketlerinin % 82’si belli merkezlerde (Kuzey Amerika, AB, Japonya) toplanmış durumdadır. Çok uluslu ilaç şirketlerinin Türkiye ilaç pazarındaki konumu da genelden çok farklı değil. Yalnızca ithal ilaçların oranı pazarın % 50’sine ulaştı. Dünyada toplam ilaç ticaretinin % 88’ini, 26 ülke yapıyor. Türkiye’de bu ülkeler arasında yer alıyor. Türkiye ilaç pazarının her yıl yüzde 10 oranında büyüdüğü düşünüldüğünde, önümüzdeki 3-5 yıl içinde Türkiye’nin, gelişmekte olan 10 ilaç pazarından biri olacağı açıktır. İlaç yasaları bu düzene ayak uydurmak adına değiştiriliyor.
Çok uluslu ilaç sermayesi:
– İlaç şirketlerinin AR-GE çalışmalarının önünü açmak
– Fiyat ve ruhsat işlemlerini hızlandırmak
– Klinik araştırmalara olanak sağlamak
– Sektörü rahatsız eden bürokratik işlemlerden kurtulmak adına yeni bir ilaç düzeni istiyor.
İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu Yasa Tasarısında çok uluslu ilaç sermayesinin bu istemlerinin karşılığını bulduğunu görüyoruz.
1 Kasım 2006 tarihinde Çağdaş Eczacılar Derneği internet sitesinde ilaç kurumu yasa tasarısına dönük yayınladığımız yazıda “ilaç ve sağlık alanı yeniden tanımlanıyor. İlaçta ve sağlıkta serbest piyasa düzeninin önünü tümüyle açan yeni bir ilaç ve sağlık düzeni kuruluyor. Sermayenin hayrına olan; emekçilerin, emeği ile geçinen serbest meslek erbabı sağlık meslek gruplarının hayrına olmayan bir düzen. İlaç kurumu bu düzenin dişlilerinden biri olacak” diye bir tespitte bulunmuştuk. O dönemde İstanbul Eczacı Odası’ndan da benzer tepkiler geldi. Tasarının geri çekilmesi bu kaygılarımızda ne kadar haklı olduğumuzu gösteriyor.
Seçim sürecinde toplumsal muhalefet ile karşı karşıya gelmek istemeyen AKP iktidarı ve Sağlık Bakanı, İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu Yasa Tasarısı’nın üzerinden yükseldiği ve ilaçla ilgili tüm gücünü aldığı 1262 sayılı yasa ile ilgili tasarruflarını, sektörün beklentilerini zorunlu olarak seçim sonrasına ertelemiş görünüyor.
Bu tasarı ile getirilmek istenen ilaç düzeni bellidir.
Hedef tahtasına konulan 1262 sayılı yasa:
– İlaçların, eczaneler ve ecza depoları dışında satılmasını ve ilaçta reklamı yasaklayan,
– Sağlık Bakanlığına ilaç fiyatlarını belirleme yetkisi veren
– İlaçların imalatı ve ithalatı ile ilgili tüm kararları
– Ve ilaç ruhsatlarını düzenleyen bir yasadır.
Sağlık Hizmetleri Temel Yasası’nın 3.üncü maddesinin (k) bendi ise; “Koruyucu, teşhis, tedavi ve rehabilite edici hizmetlerde kullanılan ilaç, aşı, serum ve benzeri biyolojik maddelerin, kozmetiklerin ve bunların üretiminde kullanılan ham ve yardımcı maddelerin ithal, ihraç, üretim, dağıtım ve tüketimini düzenleme” yetkisini Sağlık Bakanlığı’na veriyor.
Ayrıca söz konusu yasa ruhsat alınmamış ilaçların üretimi, satışı ve ithali ile ruhsat alınmış dahi olsa ilaçların bilimsel araştırma amacı ile Sağlık Bakanlığı’nın izni olmadan insan denekler üzerinde kullanımını yasaklıyor. Tasarıda bu yetkide yine ilaç kurumuna devrediliyor.
İnsan sağlığı ile doğrudan ilgili olan klinik araştırmaların ilaç kurumunun yetki ve sorumluluğunda olması doğru değil. Klinik araştırmalarda, ilaç olmayan kimyasalların insan denekler üzerinde kullanıldığı bilinen bir gerçektir. Çok uluslu ilaç şirketlerinin Türkiye ve benzeri ülkeleri klinik araştırmalar için üs olarak kullanmak niyetleri de biliniyor.
Nitekim Roche Türkiye Genel Müdürü Ocak ayı başında yaptığı basın açıklamasında Türkiye’ye klinik araştırmalarda üs olarak kullanmak niyetini açıkça ortaya koyuyor.
Buna rağmen klinik araştırmalar ve bu araştırmaların yapılması için laboratuvar açma yetkisinin ilaç kurumu gibi toplumsal sorumluluğu olmayan bir kuruma devredilmesi insan sağlığı bakımından ciddi sonuçlar doğuracak bir tasarımdır.
Ülke insanlarının çok uluslu ilaç tekellerinin denek tahtasına dönüştürülmesine nasıl izin verilir. Anlaşılır gibi değil.!
Hıfzıssıhha Kanunun 2. maddesinin (d) fıkrası ile Sağlık Bakanlığı’na ait olan ilaçların kontrollerini yapma yetkisi de Bakanlıktan alınarak ilaç kurumuna devrediliyor. İlaç kurumu bu analizleri yapmak için özel laboratuvarlarla anlaşma yetkisine sahip oluyor.
Özel laboratuvarların daha yasa çıkmadan bunun hazırlıkları içinde olduklarını biliyoruz.
3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Yasası’nın 3. maddesinin (k) bendi, Hıfzıssıhha Yasanının 2. maddesinin (d) bendi kaldırılıyor. 1262 sayılı yasa kaldırılmak isteniyor. 6197 sayılı yasa değişikliği meclisin gündeminde OTC… İlaçta reklam…
İlaçla ilgili niyetler açıkça ortada.
C- TASARI VE İLAÇTA REKLAM
İlaç sermayesi dışında 1262 sayılı yasanın değişmesini ve ilaçta reklam yasağının kalkmasını isteyen çevreler var. Reklam şirketleri ve medya, bu çevrelerin başında yer alıyorlar. Çünkü ortada 3-5 milyar dolar olduğu söylenen bir reklam pastası var. Bu çevreler pastadan aslan payını kapma yarışı içindeler. Akılcı ilaç kullanımı, toplum sağlığı onlar için sorun değil. Sorun reklam yasağıdır.
Tasarıda bu istemde karşılığını buluyor. Getirilen değişiklikle ilaç kurumuna ilaç tanıtımına ilişkin mevzuatı düzenleme yetkisi veriliyor. Bu adım ilaçta reklamın önünü açacak bir düzenleme olarak görünüyor.
Bu arada yeni yeni filizlenmeye başlayan ‘eczacı medyası’ndan da biraz söz etmek gerekiyor.
Onlar da ilaçta reklamın peşindeler. Reçetesiz ilaç kavramı üzerinden örgütlenmeye bile başladılar. Eczacıların çıkarlarını korumaktan söz ediyorlar. Eczacıların hak ve çıkarlarını korumak üstlerine vazifeymiş gibi… Reklam pastası üzerinde eczacı hakları ne kadarda inandırıcı geliyor değimli? Eczacıların haklarını koruyacak eczacı örgütleri var. Onlar eylemleriyle bu iradeyi her koşulda gösteriyorlar.
Eczacı meslek örgütü temsilcilerinin bu gruplarla ilişkilerini gözden geçirmelerinde yarar var. Bu çevrelerin eczacı tabanında kendilerine meşruiyet zemini yaratma çabalarına ortak olmamalıyız.
D- ECZACILIK MESLEĞİ KURUMSAL OLARAK TASFİYE EDİLİYOR
İkinci tasarıda ilaç kavramı ile ilgili olarak da bir değişiklik yapılmış. Bilindiği gibi tasarının ilk şeklinde ilaç kavramı yerine tıbbi ürün kavramı ikame edilmişti.
Niçin ilaç değil de, tıbbi ürün. Bu zorlama ve suni kavramın kullanılmasının temel amacı eczacıyı ilaçtan soyutlamaktır. Eczacı, ilacın üretiminden tüketimine kadar her aşamasında yetki ve sorumluluk sahibi bir meslek grubudur. Eczacıyı ilaçtan soyutlamak, eczacılık mesleğini tasfiye etmekle eşanlamlıdır.
Bu yaklaşım ilacın eczane dışına çıkarılması tehlikesini de içinde taşıyor. Bu tasarının gerçekleşmesi halinde eczacının mesleğine ve ilaca yabancılaşma süreci daha bir ivme kazanacaktır.
Tasarıda İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumunun idari ve mali açıdan özerk olacağı söyleniyor. Gerçekte ise böyle bir özerklik de yok ortada. Çünkü kurumun tüm yöneticileri siyasi iktidar tarafından atanıyor. Ayrıca tasarıya göre sözde özerk olan bu kurumun tüm faaliyetleri de siyasi iktidarın ekonomik programıyla uyumlu olmak zorunda.
Tasarıda bir de kurumun gelirleri adı altında bir başlık açılmış. Kurum gelirlerinin ağırlıklı bir bölümünün bağış ve yardımlardan oluşacağı görülüyor. Kuruma bu ekonomik desteği verecek kuruluşların başında da hiç şüphesiz ilaç sektörü yer alacak.
İlaç kurumu ekonomik olarak bağımlı olduğu bir sektöre karşı “özerkliğini” nasıl koruyacak?
Bugün tüm yetkilerin Sağlık Bakanlığında olmasına rağmen yargıya yansıyan ilaç yolsuzluk dosyaları orta da dururken ilaç kurumunun, ilaç sektörüyle bağış yardım gibi ekonomik ilişkiler yanında, klinik araştırma, fiyat ve ruhsatlandırma gibi çok boyutlu bir ilişki içinde olmasının pek çok sakıncaları var. Bu anlayış ilaç kurumunu daha başlangıçta tartışılır hale getiriyor.
Sonuç olarak;
İlaç şirketlerinin temel beklentilerine göre düzenlenen, eczacıyı ilaçtan soyutlayan, mesleğine ve ilaca yabancılaştıran bu tasarı geri çekilmelidir.
Sağlık Bakanlığı bünyesinde İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğünün yetki ve sorumluluk alanı genişletilerek ve bu yapılanmaya özerklik sağlayarak ilaç alanı yeniden düzenlenebilir.
Doğrusu da budur.