HAYATI VE DEĞİŞİMİ KAVRAYABİLMEK -2
“Hayatı ve Değişimi Kavrayabilmek” başlıklı yazım meslek alanında “politika” üreten bazı seçkinci meslektaşlarımı belli ki rahatsız etmiş. Polemik yapmak istedikleri belli ama benim polemik yapmaya ne zamanım ne de niyetim var. Yapmak istediğimiz şey meslek alanımızda yaşanan gelişmeleri ve bizi ilgilendiren toplumsal gelişmeleri alabildiğine yansız, ön yargılardan uzak, özgürce ve objektif olarak değerlendirmektir.
Toplumdaki değişim niyetlerini okuyamayacak kadar ufukları dar, akıl ve siyaset fukarası olanların, siyasetin ezberini bozmak yerine bu ezberde ayak diretenlerin söylediklerimizi tarif etmek üzerine “siyaset üretme” becerileri devam edecektir.
Yolları açık olsun!
22 Temmuz seçimlerine ilişkin faturayı “cahil” halka çıkaran sığ siyaset anlayışı üzerine inşa edilen siyasal analizler zevahiri kurtarma çabalarından öte bir anlam ifade etmez. 22 Temmuz seçimleri 12 Eylül Anayasası’nın öngördüğü siyasal çerçeve içinde yapıldı. Bu çerçeve solun, sosyalistlerin ve gerçek sosyal demokratların halkla bütünleşmesinin önünde barikat oluşturan yasaklarla doluydu. 2002 seçimlerinde gerçek halk iradesi bu nedenle sandığa yansımadı. 22 Temmuz seçimlerinde de bu yasaklar devam etti. Bunun en büyük sorumluları da AKP ile birlikte CHP’ydi. Bu yasakların devam etmesine birlikte destek verdiler.
12 Eylül hukukunun arkasına sığınarak faturayı halka çıkaranlar önce kendilerine çıkarmalıdırlar bu faturayı. Toplumun önünde yürüyeceklerine devletin arkasına sığınarak politika üretmeyi marifet sayanların ve bu politikalardan medet uman “siyaset dalkavukları”nın hayatın gerçekleriyle yüzleşmeleri için daha çok kafalarını duvara toslamaları gerekecek.
12 Eylül Anayasası’nın oylanması ile 22 Temmuz seçimlerini yan yana koyup “Her ikisini de aynı halk gerçekleştirdi” demek tam bir akıl fukaralığı değilse nedir? 12 Eylül’e hangi koşullarda gelindiğini, darbenin psikolojik alt yapısının hazırlanması için anarşi ve terörün hangi çevreler eliyle beslendiğini bugün herkes biliyor. 12 Eylül anayasa oylaması darbeci generallerin gölgesinde yapılan bir oylamaydı. Halka “evet” demekten başka bir seçenek bırakılmamıştı. 22 Temmuz seçimleri ise e-muhtıraya rağmen gerçekleştirildi. Gerçi 82 Anayasası’nın yol açtığı anti-demokratik koşullar devam etti ancak iki farklı dönemde, iki farklı atmosferde yapılan seçimleri ortak bir analize tabi tutmak ancak akıl fukarası seçkinci “demokrat”ların becerisi ile mümkün olabilir.
12 Eylül Rejimi, CHP’nin değil solun üzerinden buldozer gibi geçti. Bugün sol cenahta sağlıklı bir alternatif yoksa bunun nedeni darbelerle sola çıkarılan ağır faturada gizlidir.
Siyasetin ezberini bozmak isteyen sol, 22 Temmuz seçimleri ile yeniden toplumsal bir umuda dönüşmüştür. Buna karşın devletçi siyaset anlayışı ise halkın barikatına takılmıştır. Bu da halkın balans ayarıdır! 50 yılı aşkındır asker-sivil bürokrasi eliyle üretilen jakoben ve seçkinci, darbelerle ve e-muhtıralarla beslenen siyaset anlayışının ülkeyi getirdiği yer tam bir iflas noktasıdır. 22 Temmuz seçimleri de bu sonuçlardan biridir.
Demokrasi ve değişim istemleri dün olduğu gibi bugün de toplumsal bir ihtiyaçtır. Toplumun açlığa, yoksulluğa, işsizliğe ve insanca yaşama dair taleplerine yanıt verecek politikalar üretmek, bu talepleri doğru okumakla ancak mümkün olabilir. Bunun için de halka tepeden bakan seçkinci ve devletçi siyaset anlayışı yerine özgürlükçü, demokrat yeni bir sol anlayışın konulması gerekir. Meslek alanımızda da bu politikalara ihtiyaç var.
Toplumdaki değişim ve dönüşüm taleplerine yanıt verebilmek için önce adam gibi solda durmasını bilmek lazım. Solda iğreti duranların, yazdıkları her yazıyı, her “analiz”i küfür nameye dönüştürenlerin hiç işi değil bu.
22 Temmuz seçimleri ile siyasetin ezberini bozacak yeni bir sol siyaset anlayışının ışığı yakıldı. Şimdi bu eksende siyaset üretmenin zamanıdır.
Meslek alanımızda da bu politikalar ihtiyaç var