GERÇEKLERLE YÜZLEŞMEK -1
Eczacı kamuoyunun yalan yanlış bilgilerle yönlendirilmeye çalışıldığı, sansasyonel haber kaynaklı bilgilerin sistemli olarak öne çıkarıldığı, belden aşağı siyasetin genel geçer bir yöntem haline getirildiği, Çağdaş Eczacılık Hareketi’nin içeride ve dışarıda yalana ve karalamaya dayalı politikalarla kuşatma altına alınmak istendiği bir süreçte daha fazla tevazu göstererek susmanın harekete zarar vereceğini ve Çağdaş Eczacılık Hareketi’ni zaafa uğratacağını düşünerek bu satırları karalamaya karar verdim.
Evet, şimdi olabildiğince objektif bir gözlemle gelişmeleri aktarmanın ve gerçeklerle yüzleşmenin tam zamanıdır.
Çağdaş Eczacılık Hareketi içinde ve meslek alanımızda olup biten gelişmeleri hep birlikte değerlendirelim.
Çağdaş Eczacılık Hareketine duyduğumuz sorumlulukla ve aklın süzgecinden geçirerek yüzleşmemiz gereken acı ama öğretici gerçekler neler…
Önce İÇEM’den başlayalım. Adı üstünde İstanbul Çağdaş Eczacılar Meclisi. Uzunca yıllar süren mücadelenin ve deneyimin eczacılık hareketine kazandırdığı ilk kurumlaşma örneği. Denilebilir ki Türkiye eczacılık hareketinin en ileri, en demokratik kurumlaşması.
Çağdaş Eczacılık Hareketi’nin kendi iç hukukunu yaratarak oluşturduğu bu kurum, yine belirlenmiş demokratik kurallar içinde faaliyetini sürdürüyor.
İÇEM’in geniş yetki ve sorumlulukları var. Eczacılık mesleğini ilgilendiren temel sorunlarda en az yönetimler kadar yetki ve sorumluluk sahibi. Yüzlerce eczacı bu kurumun üyesi ve İÇEM üyeliği tüm Çağdaş Eczacılar’a açık. Yönetimlerin oluşturacağı tüm kararlar önce Çağdaş Eczacılar Meclisi’nin süzgecinden geçiyor.
Peki, eczacılık hareketi içinde muhalefetiyle, iktidarıyla bundan daha demokratik ve daha ileri bir kurumlaşmayı üreten var mı?
Yok…
20-25 yıllık bir süreçte onca emekle ve deneyimle üretilen bir kurumlaşmayı birilerinin kişisel hırsları uğruna bir günde tüketmek için haklı bir neden var mı?
O da yok.
İÇEM sadece Çağdaş Eczacılar’ın aday adaylarını seçmek için oluşturulmuş bir kurum değil. Harekete dinamizm sağlayan, yönetimleri denetleyen bir kurumlaşma. Aynı zamanda üyelerinin yöneticilik deneyimi kazandığı bir okul işlevini görüyor.
Peki, Çağdaş Eczacılar’a muhalefet eden arkadaşlarımız ne yapıyorlar? Kendi kişisel egoları için, İÇEM’in bütün bu işlevlerini yok sayıp onu eczacı kamuoyuna hiç de hak etmediği bir imajla tanıtma çabası içindeler. Yüzlerce eczacının emek verdiği, mesleğin geleceği adına politikalar üretmeye çalıştığı, yıllarca saatlerini, gecelerini tüketerek bir şeyler üretmeye çaba gösterdiği bir kurumu yıpratmak adına fütursuzca bir tutum sergiliyorlar. Çağdaş Eczacılar’a yakışmayan bir üslup ve yöntemle.
Bütün bunları ne adına yapıyorlar?..
İÇEM’de temsiliyet daha demokratik hale getirilebilir mi? Elbette ki getirilebilir. Eczacılık hareketinin bu en ileri ve en demokratik kurumsallaşmasını yaratan Çağdaş Eczacılık Hareketi onu daha ileri, daha demokratik noktalara taşıyacak olgunluğa, bilgi birikimine sahiptir.
İÇEM’in hedef tahtası haline getirilmesinin eczacılık hareketine ve çağdaş eczacılara ne yararı olabilir?
Bu kurumları yaratmak o kadar kolay mı ki bir gece gündeme getirilen bir dayatma ile tüketilsin.
Evet, gerçek olan İÇEM’in bir dayatma ile karşı karşıya bırakılmasıdır. İÇEM’de yaşanan tartışmaların özeti budur.
Ne diyorlar İÇEM kararlarına muhalefet eden arkadaşlar: “Çağdaş Eczacılar aday adaylarını İÇEM’de değil de tüm Çağdaş Eczacılar’ın katıldığı bir ön seçimle belirlensinler.”
Bunu ne zaman söylüyorlar? Zamanlama çok önemli. İÇEM’de seçim takviminin başladığı bir süreçte. İki yıl boyunca pek çok şeye sadece muhalefet etmek adına karşı çıkan bu arkadaşlarımız ön seçimle aday belirleme sürecine ilişkin tek laf üretmiyorlar. Tek bir önerinin sahibi değiller. İki yıl boyunca ön seçim İÇEM’in tartışma gündeminde yok. “Ürettikleri politikalarla” İÇEM’de etkin olmayı başaramayan bu muhalif arkadaşlarımız işte tam da bu noktada İÇEM’in ön seçimle aday belirleme sürecine itiraza başlıyorlar. Ön seçim sandığını tüm Çağdaş Eczacılar’ın önüne koyma önerisi İÇEM’de azınlığa düşmenin bir sonucu olarak gündeme geliyor ve İÇEM bir dayatma ile karşı karşıya bırakılıyor. “Ya istediklerimizi yaparsınız ya da biz hiçbir koşulda yokuz” diyorlar. İÇEM, kendilerine meşruiyet zemini arayan arkadaşlara haklı bir gerekçe vermemek adına sorunu gündemine alıyor. Konu tüm boyutlarıyla tartışılıyor. Hiçbir engelleme olmadan, demokratik bir ortamda konuşan herkes defalarca söz alarak konuşuyor. Herkes son sözünü söyleyene kadar tartışmalar sürüyor.
“Ön seçim sandığı tüm çağdaş eczacıların önüne konsun” diyen arkadaşlar bu önerilerinin altını dolduramıyorlar gerçek bu. Belli ki hiçbir ön hazırlıkları da yok. Kim çağdaş kim değil, nasıl belirlenecek belli değil. Bu sistemin eksileri artıları tartışılmadan, apar topar yapılacak bir ön seçim daha büyük karmaşaya yol açabilir mi sorularına verilen yanıtlar hiç doyurucu değil. Bu konuda hiçbir ön hazırlık yapılmadan, farklı tasarılar gündem edilip tartışılmadan, bir tartışma ve olgunlaştırma süreci yaşanmadan Çağdaş Eczacılar’ı apar topar “demokratik” olmak adına bir karmaşanın içine taşımak nasıl bir sorumluluk anlayışıdır anlamak mümkün değil.
İÇEM’i daha ileri noktalara taşımak, katılım itibariyle daha da demokratikleştirmek elbette ki mümkün, ama ayrılığa ve bölünmeye gerekçe yaratmak adına değil. Doğru bir zamanda ve doğru bir zeminde.
İstanbul Çağdaş Eczacılar Meclisi zamanını ve zeminini doğru bulmadığı için bu dayatmayı onaylamayarak reddetmiştir. Ancak seçim sonrasında oluşturacak bir komisyonla sivil toplam örgütlerinin deneyimlerinden de yararlanarak ön seçim sürecini daha da demokratikleştirmeyi ve bunu projelendirmeyi gündemine almıştır.
İÇEM hukukuna göre sorunun burada bitmiş olması gerekiyordu. Başka hesapları olmayan tüm Çağdaş Eczacılar için tutulması gereken yol bellidir. Bu da İÇEM kararlarına uymaktır. Unutmayalım ki demokrasi herkesin başına buyruk davrandığı bir sistem değil. Kurumları ve kuralları olan bir sistem. İÇEM’de bir demokrasi okulu onun da kendi kuralları var. Hiç kimsenin benim dediklerim olmadı diye bu kararlara uymam hakkı ve lüksü yoktur. Çünkü kurallar önceden bellidir. Sonradan bir dayatma olarak kimsenin önüne konulmuyor.
Çağdaş Eczacılar’a yakışan tutum bu süreci olgunlukla karşılamak, sürecin tamamlanmasına yardımcı olmaktır. Çağdaş Eczacılık Hareketi’ni bölmek ve kendilerine gerekçe hazırlamak adına İÇEM kararlarını yok saymak değil.
Geçmişte bunu Ecz. Erkan Önsel de yapmıştı. İÇEM kararlarını elinin tersiyle iterek ve de “Örgüt benim” diyerek Çağdaş Eczacılık Hareketi’ni bir emri vaki ile karşı karşıya bırakmıştı. Biz ne yapmıştık. Bugün Çağdaş Eczacılar’a muhalefet için gerekçe arayan arkadaşlarla birlikte İÇEM hukukuna sahip çıkmıştık. İÇEM hukukuna sahip çıkarak eczacı kamuoyunda kendimize haklılık zemini yaratmıştık. Eczacı kamuoyu da sağduyu göstererek haklı ve demokratik olana onay vermişti.
Ecz. Erkan Önsel döneminde İÇEM hukukuna sahip çıkanlar şimdi onun yaptıklarını yapıyorlar. İÇEM hukukunu yok sayıyorlar.
Ne oldu? Ne değişti?
Rollerin değişmesinden başka…
Kişisel ihtiraslarımız aklın yerine geçmemelidir. Demokrasiyi kalkan olarak kullanarak kendilerine “haklı gerekçeler” yaratmak isteyenlerin siyaseten yapmak istedikleri şeyin adı Çağdaş Eczacılık Hareketi’ni bölmektir.
İki yıldır Çağdaş Eczacılık Hareketi’nin disiplini dışında “Eczacının Sesi” ile farklılaşmanın alt yapısı oluşturulmaya çalışıldı. Ön seçim, demokratik olmak bu işin bahanesi. Aklını, yüreğini ve emeğini bu işe koymuş sağduyu sahibi her Çağdaş Eczacı yaşanan bu süreci doğru değerlendirmek, Çağdaş Eczacılık Hareketi’ne ve onun yarattığı kurumlara sahip çıkmak görev ve sorumluluğu ile karşı karşıyadır.
Devam edecek…