NEOLİBERAL POLİTİKALARIN İLAÇ VE ECZACILIK ALANINA ETKİSİ – 2
Çok uluslu ilaç tekellerinin önümüzde ki dönemle ilgili en önemli hedeflerinden biri Türkiye ilaç pazarının beklentileri doğrultusunda büyümesidir. Bunun yolu ise; İlaç ve eczacılık alanında serbest piyasa düzeninin yerleşmesinden, ilaç fiyat serbestliğinden, ucuz ilacın yerine pahalı olanının ikame edilmesinden, OTC’den, ilacın reklamından ve kişi başına ilaç tüketiminin artırılmasından geçiyor.
Bu plan nasıl gerçekleşecek?
Bu projenin önemli ayaklarından biri OTC, yani eczanelerde banko üstü satılabilecek ürünler ya da reçetesiz satılan ilaçlar… Reçeteli-reçetesiz ilaç sınıflandırılması ile açılan yoldan şimdi OTC gündeme getiriliyor. Planın birinci ayağı OTC listesinin genişletilmesi. Bunun ön hazırlıkları yapılıyor ve OTC listesine giren ilaçların sayısı ile ilgili yukarıda yoğun bir pazarlık süreci yaşanıyor.
İkinci adımı OTC listesine giren ilaçlara fiyat serbestliği getirilmesi, sonrasında bu grup ilaçlar geri ödeme listesinden çıkarılacak ve nihayet bu grup ilaçlara reklam serbestliği tanınacak, ucuz jenerikleri piyasadan çekilerek yerlerine pahalı olanları ikame edilecek Reklamla birlikte bu grup ilaçların hem maliyeti hem fiyatı hem de tüketimi artacak.
Çokuluslu ilaç şirketleri ilaçlarının satışını arttırmak için uzun bir zamandan beri ilaçta reklamı gündemde tutuyorlardı. OTC ile birlikte ilaç tekellerinin bu niyeti de gerçekleşmiş olacak.
– Dünyadaki tüm zehirlenmelerin % 50’si ilaç zehirlenmesidir.
– İlaç onsuz olunamaz, yerine bir başka şey konulamaz bir üründür.
– Talep esnekliği sıfır olan bir üründür.
– Ve her şeyden önemlisi ilaç sosyal bir üründür. Bu özellikleri nedeniyle ilaçta reklamın toplum sağlığı bakımından ciddi sakıncaları vardır:
a) Reklam yoluyla topluma yanlış bilgi verilmesi
b) Tüketimi artırmanın temel amaç olması
c) Sağlıklı insanların bile ilaç tüketimine teşvik edilmesi
d) Ve hepsinden önemlisi çocuklar bakımından ciddi bir tehdit oluşturması; reklamın sakıncalarını gösteren önemli verilerdir.
Amerika’da ilaçta reklamın ortaya çıkardığı tablo oldukça çarpıcı sonuçlar içeriyor. Örneğin Merck adlı ilaç firması anti-romatizmal Vioxx ilacı için 2000 yılında 160.8 milyon dolar reklam harcaması yapmış ve bu ilaç firmanın en çok satılan ilaçlarının başında yer almıştı. Ancak Vioxx’un 2004 yılında kalp krizi sonucu ölümlere yol açtığı ortaya çıkıncasatışı durdurularak geri toplanmasına karar verilmişti. İlacın kullanıma sunulduğu 1999 tarihinden itibaren ABD’de 88 ila 140 bin kişide bu ilacın kullanımı nedeniyle kalp damar rahatsızlığının ortaya çıktığı tespit edilmişti.
İlaç reklamın bir diğer önemli sakıncası da halka yanlış bilgi verilmesidir. 1998-2002 yılları arasında Amerikan İlaç ve Gıda Dairesi (FDA) kolesterol düşürücü Lipitor’un reklamında kalp hastalığını azalttığı şeklinde yanlış bir bilgi verildiği ve diğer kolesterol ilaçlarından daha güvenli olduğu gibi gerçek dışı iddialarda bulunduğu için Pfizer’i 4 kez uyarmıştı.
İlaçta reklam yanlış ilaç kullanımına da yol açıyor. İlaçlara bağlı zehirlenmelerin ve intihar riskinin giderek arttığını da dünyadaki örnekleriyle biliyoruz. İlaçta reklam artı bir talep elastikiyeti de yaratıyor. Reklamın yapıldığı ülkelerde hastaların doktorlara baskı yaparak sözkonusu ilaçları yazdırmak istedikleri de bilinen bir gerçektir.
Bedelini işçiler, dar gelirliler ödeyecek
İlaçta reklam Türkiye ilaç pazarına önemli bir genişlik sağlayacak. 3-5 milyar dolarlık bir reklam pastasından söz ediliyor. Bu pastada gözü olan reklam şirketleri de ilaçta reklamın arkasında duran bir başka güç odağını oluşturuyor. Reklam, OTC ve büyüyen ithal ilaç pazarı; ilaç ve reklam şirketlerinin gücüne güç katarken bu büyümenin faturasını ise işçiler, emekçiler, dar gelirliler ödeyecek. Bunu reçete dışına çıkan ilaçların bedelini cebinden ödeyerek, reçeteli ilaçlara daha çok katkı payı vererek, ilaçta reklamın ilaç fiyatlarına yansıyan maliyetini üstlenerek ödemek zorunda kalacaklardır.
Anayasa Mahkemesi’nden dönen sosyal güvenlik yasasında yapılan yeni düzenlemeler AKP iktidarının elini vatandaşın cebinden çıkarmaya hiç niyeti olmadığını gösteriyor.
İlaç alanına ilişkin bir diğer önemli düzenleme İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu Yasa Tasarısıdır. Bu tasarı ile ilaç düzeninde çok önemli değişiklikler gündeme geliyor. Sağlık Bakanlığı’nın ilacın ekonomi politiği üzerindeki etkinliği sıfırlanıyor, Sağlık Bakanlığı yeniden yapılandırılıyor. AKP hükümetinin AB’ye uyum süreci nedeniyle hazırladığı 2004 katılım öncesi programda sağlıkta dönüşüm projesi beş ana başlık altında toplanıyor. Bunlardan birincisi “Sağlık Bakanlığı’nın yeniden yapılandırılması”dır. İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu Yasa Tasarısı ile bu proje hayat geçirilmek isteniyor. Tasarı gerçekleştiğinde sağlıkta dönüşümün ana iskeleti tamamlanmış olacak.
İlaç şirketlerine özgürlük!
Çokuluslu ilaç şirketleri;
– ARGE çalışmalarının önünü açmak,
– Fiyat ve ruhsat işlemlerini hızlandırmak,
– Klinik araştırmalara olanak sağlamak,
– Bürokrasiden kurtulmak,
– Ve neoliberal politikaların gereği olarak ilaç alanında da özgürleşmek istiyorlar.
İlaç Kurumu Yasa Tasarısı çokuluslu ilaç şirketlerine bu özgürlüğü sağlayacak.
Tasarı ile Sağlık Bakanlığı’nın ilaç üzerindeki her türlü tasarruf yetkisi kalkıyor. Yetki ve sorumluluk sözde özerk olan bir kuruma devrediliyor. İlacın üretiminden, tüketimine fiyatının belirlenmesine kadar tüm yetkiler kurulacak olan ilaç kurumuna devredilecek.
İlaç kurumu siyasi iktidar tarafından atanan bir mütevelli heyet tarafından yönetilecek. Toplumsal hiçbir sorumluluğu olmayan bu kurum, ilaç üzerinde her türlü yetki ve sorumluluk sahibi olacak.
İlaç kurumu yasa tasarısıyla ilaç sağlık ve eczacılık alanını yönlendiren temel yasalarda da değişikliğe gidiliyor. 1262 sayılı Tıbbi Müstahzarlar Yasası, Sağlık Hizmetleri Temel Yasası değiştirilmek isteniyor. 1262 sayılı yasa en başta ilacın reklamını yasaklıyor. Yasa ayrıca ilaçların eczaneler ve ecza depoları dışında satılmasına izin vermediği gibi, Sağlık Bakanlığı’na ilaç fiyatlarını belirleme, ilaçların imalatı, ithalatı ile ilgili kararları düzenleme yetkisi de veriyor.
Değiştirilmek istenen Sağlık Hizmetleri Temel Yasası’nın 3’üncü maddesi “koruyucu, teşhis, tedavi ve rehabilite hizmetlerde kullanılan aşı, serum ve benzeri biyolojik maddelerin, kozmetiklerin ve bunların üretiminde kullanıla ham ve yardımcı maddelerin ithal, ihraç, üretim, dağıtım ve tüketimini düzenleme yetkisini” Sağlık Bakanlığı’na veriyor. Yeni düzenlemeyle bu yetki de toplumsal sorumluluğu olmayan bir kuruma devrediliyor.
Klinik araştırmalar serbest bırakılacak
Sağlık Hizmetleri Temel Yasası’nın 3’üncü maddesi Sağlık Bakanlığı’nın izni olmadan ruhsat almamış ilaçların (ilaç olmamış kimyasallar) üretimi, satışı ve ithali ile ruhsat almış dahi olsa bu tür ilaçların bilimsel araştırma amacıyla insan denekler üzerinde kullanımını da yasaklıyor. Ne tesadüftür ki tasarının gündeme geldiği dönemde çokuluslu bir ilaç devi önümüzdeki süreçte Türkiye’yi klinik araştırmalar için üs olarak kullanacağını açıklıyor. Bu sözler gazete sütunlarını dolduran bol magazinli haberler arasında kaybolup gidiyor.
“İlaç satış yerleri” ne demek?
Bu tasarı ile meslek alanımızda da önemli değişiklikler gündeme geliyor. Tasarı eczanelerden değil, “ilaç satış yerleri”nden söz ediyor. 1262 sayılı yasa, 6197 sayılı yasa ilaçların nerelerde tüketime sunulacağını açıkça belirtiyor.
İlaç satış yerleri ile eczane kavramının dışına çıkılarak eczane dışında başka ilaç satış alanları yaratılmak isteniyor. Dünyadaki gelişmeler, zincir eczaneler projesi, OTC, ilaçta reklam, eczane ve eczacı kavramının içinde yer almadığı tasarıyla ilgili kaygıları haklı olarak artırıyor.
Eczacının ilaçla bağını koparmayı amaçlayan bu tasarı ile eczacı ilaca ve mesleğine yabancılaştırılmış olacak.
Türkiye’nin son 20-25 yılına damgasını vuran neoliberal politikaların ilaç ve sağlık alanında ülkeyi getirdiği yeri şöyle ifade etmek mümkün:
– Tarihi misyonunu kaybetmiş ve bugün varlığı ile yokluğu tartışılan yerli bir ilaç sanayi,
– Çokuluslu ilaç tekellerinin egemenliğinde bir ilaç pazarı,
– İlaç dağıtım alanında tam bir tekelleşme,
– Tekelleşen ilaç hizmet alanları, yani eczaneler,
– Eczacılık hizmetlerinin piyasalaşması,
– İlacın ve sağlığın piyasalaşmasıdır.
Sonuç olarak:
İlacın ve sağlığın tümüyle metalaştırıldığı “Yeni Bir İlaç ve Sağlık Düzeni” kurulmak isteniyor. Sağlıkta yıkıma yol açacak olan bu politikalara karşı “Başka Bir Sağlık Sistemi Mümkün” diyerek direnç göstermenin tarihi sorumluluğunu taşıyoruz.