NE YAPILMALI?
Sanırım tüm eczacı kamuoyu nabzını tutmuş bu sorunun cevabını arıyor. Böylesine kritik bir süreçte doğru bir karar verebilmek için durduğumuz yere ve zemine bakmamız gerekecek. Doğru ve haklı bir zeminde mi duruyoruz? Cevap evetse o zaman ne yapılacağı bellidir…
Eczacının iradesini yansıtan yeni protokol sürecini, verilen mücadeleyi ve gelinen noktayı bir kez daha hatırlatmakta fayda var. Bilindiği gibi 2008 yılı Kamu İlaç Alım Protokolü görüşmeleri sorunlu bir şekilde başladı. SGK bürokratları görüşmelere başlamamak için uzun süre ayak dirediler. Protokol görüşmeleri kısa bir zaman aralığına sıkıştırıldı. TEB’in ve Eczacı Odaları’nın uzun süren uğraşıları sonucunda ancak protokol görüşmelerine başlanabildi. SGK’nın kural tanımaz dayatmaları, sonuçta bu görüşme trafiğini tıkadı. 2008 yılı protokol görüşmelerine asıl damgasını vuran gelişme eczacı iradesinin tartışılmaz bir şekilde öne çıkmasıydı. Bu irade alışık düzeni bozdu.
SGK yetkilileriyle yapılan görüşmeler tıkanınca eczacılar kepenk kapatma tercihiyle karşı karşıya bırakıldı. Sonrasının hikayesini biliyorsunuz. Kısaca özetlersek (Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, Sağlık Bakanı, Maliye Bakanı) devreye girmesiyle sorun çözüldü. 30 Haziran saat 20.00’de TEB Başkanı ve hükümetin ilgili üç bakanının imzasını taşıyan ortak mutabakat metni basına ve kamuoyuna duyuruldu.
İmzalanan protokol metninde eczacı lehine çözümlemeler vardı. Kabul etmek lazım ki yılların biriken sorunlarının tümünü bir protokol marifetiyle çözmek mümkün değil. Çözülmesini beklemek de çok gerçekçi bir tutum olmaz. Elbette ki çözülmesi gereken pek çok sorun var. Ancak eksikliklerine rağmen iyi bir başlangıç yapıldığını düşünüyorum. Ortaya çıkan eczacı iradesinin ve sınırlı da olsa elde edilen kazanımların bir değeri vardır. Sosyal mücadelelerle sorunlarının tümünün bir çırpıda çözülemeyeceğini bilmemiz gerekiyor. Hele Türkiye gibi demokrasi geleneğinin yerleşmediği, demokrasinin ve özgürlüklerin sürekli baskılandığı ülkelerde bu iş hiç de kolay değil.
Yapılan yeni protokolle sorunların bir bölümüne eczacılar lehine çözümler üretilmiştir. Bu başarıyı daha öteye taşımak mümkündü. Bu da örgütsel öncülük meselesidir. İmzalanan protokol metnine yansıyan gelişmeleri özetlersek:
1- Bu protokolle ilaç sektörü tarafından kamuya yapılan iskontonun eczacı üzerinden yürütülmesi uygulamasının, eczacılar bakımından yol açtığı haksızlıklar hükümet ve SGK tarafından kabul edildi ve uygulamaya son verildi.
2- Eczacıların kamuya yaptıkları kademeli iskonto oranlarında indirime gidildi. Bu arada küçük-ölçekli eczanelerin ekonomik durumunun ve geleceğinin masaya yatırılması ve değerlendirilmesi de önemli bir başlangıç olarak not edilebilir.
Bu kazanımlardan bence önemli olanı ilaç sektörü tarafından kamuya yapılan iskontoların eczacı üzerinden yürütülmesine son verilmesiydi. Meşru olmayan bu durumun süreklilik kazanması halinin eczacının geleceği bakımından çok daha büyük riskler taşıdığı açıktı. Biz eczacılar 2005 yılından bugüne bu uygulama nedeniyle ciddi hak kayıplarına uğradık. Bu haksızlığı daha o zaman İstanbul Eczacı Odası delegeleri olarak tespit etmiş ama maalesef o zamanki TEB yönetimine ve Kongreye bunu kabul ettirememiştik. Hükümet ve SGK da bu uygulamadan çok memnundu. Çünkü eczacılar için hak kayıplarına yol açan uygulama kamuya önemli artılar sağlıyordu. İlaç sektörü kamuya yeri geldiğinde kimi ilaçlarda yüzde 50’ye varan indirimler sağlıyor, sosyal güvencesi olmayan vatandaşlar bu farkı cebinden ödemek zorunda kalıyordu. İlaç fiyatlarında oluşan bu çifte standart ise sorunun bir başka kanayan yarasıydı. Kaldı ki ilaç sektörü tarafından kamuya yapılan iskontoyu denetleyecek bir mekanizma da yoktu ortada. Alan memnun veren memnun, faturası ise biz eczacılara ve halka çıkarıldı. Eczacı ne kazandığını bilemedi çünkü bu uygulamanın muhasebesini yapmak olanaklı değildi. İşte imzalanan yeni protokol metni eczacı üzerinden bu büyük yükü kaldıracaktı. Eğer protokol uygulansa idi…
İmzalanan protokolle elde edilen kazanımlara rağmen sorun oluşturacak iki kritik noktaya da dikkatinizi çekmek istiyorum. Birincisi protokolün süresiyle ilgili. Önceki protokollerin ucu açık değildi. Süreleri bir yılla sınırlıydı ve ne zaman biteceği belliydi. Ancak yeni protokolde süre sınırlandırması kaldırılmış ve protokolün ucu açık hale gelmiştir. Ortaya çıkacak bir anlaşmazlık halinde yenisi yapılıncaya kadar eski protokol geçerli olacaktır. Bunun mücadelemiz açısından önemli handikapları olduğunu düşünüyorum. İkinci kritik nokta 5510 sayılı yasaya bağlı olarak Ekim ayında gündeme gelecek olan avans sorunudur. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı avans sorununun yüzde 100 ödenecek şekilde çözümü konusunda söz vermiştir ama ortada da 5510 sayılı yasa var. Yasa verilecek olan avans oranını yüzde 75 ile 90 arasında sınırlıyor. Avans sorunu Ekim ayında başımızı ağrıtacak önemli sorunlardan biri olacak.
Altını çizdiğim bu iki önemli soruna rağmen yeni protokolde eczacı lehine sağlanan kazanımlar var ve bunlar durduk yerde değil mücadele ile kazanıldı. Eczacının bu noktada ortaya çıkan iradesini hiç kimse göz ardı edemez. Sınırlı da olsa mücadele ile kazanılmış bu hakları küçümsemenin doğru bir tutum olmadığını düşünüyorum. Nitekim sınırlı da olsa sağlanan bu kazanımlardır ki SGK’yı imzaladığı protokolü kabul etmeme noktasına taşıdı. 9 Temmuz 2008 tarihinde imzalanan protokol tüm hukuk dışı yollar denenerek teslim alınmadı. İstanbul, Tekirdağ, Edirne ve Kırklareli Eczacı Odalarına üye yüzlerce eczacı saatlerce Üsküdar SGK İl Müdürlüğü önünde bekletildi. Eczacılara karşı koruma duvarları oluşturuldu. Aynı uygulama benzer şekilde tüm illerde yaşandı. Bir hukuk devletinde sözleşme yapma hakkı, hukuk ayaklar altına alınarak engellendi. Ancak verilen mücadele sonucunda SGK’nın bu hukuk dışı tutumu aşılabildi ve sözleşmeler 31.07.2008 günü akşam saatlerinde kabul edilmeye başlandı.
Gelinen noktada çözümsüzlük kısmen de olsa aşıldı. Sözleşmelerin kabul edilmesiyle yeni bir süreç başladı. Ancak sorunlar henüz tümüyle çözülmüş değil. Durum bu. Peki öyleyse ne yapılmalı? Bir kere şu tespiti yapmak durumundayız. Eczacılar belki de ilk kez hem toplumsal hem de hukuksal olarak haklı ve doğru bir zemini yakalamış durumdalar. Bu tarihi fırsat çok iyi değerlendirilmeli, günü kurtarmak adına üretilecek palyatif çözümlerle bu fırsat kaçırılmamalıdır.
Ortada hükümetin üç bakanının imzaladığı bir mutabakat metni ve yine SGK tarafından imzalanmış bir protokol metni var. Böylesine haklı ve meşru bir zeminden bir adım dahi geri adım atmak eczacılık hareketinin geleceğine dönük politikalarımızda büyük deformasyonlara yol açabilir. Kamu iskontolarının yeniden eczacılar üzerinden yürütülmesini kabul etmek ya da böylesine bir pazarlığın içinde olmak yakaladığımız haklılık zeminini kendi ellerimizle tüketmektir.
Buna hiçbir kimsenin, hiçbir örgütün hakkı olmadığını düşünüyorum. Yapılması gereken mücadele ile kazanılmış bu haklı ve meşru zemine tüm demokratik mücadele araçlarını ve eczacıların örgütlü gücünü kullanarak sahip çıkmaktır.