Ticaretin Küresel Dili ve İTS
1970’ li yıllardan başlayarak sermayenin serbest dolaşımı, mal hizmetlerin dolaşımında özgürlük, ürünlerin tanımlanması ve takibine ilişkin düzenlemeler, fikri mülkiyet hakları, veri koruma vb uygulamalar adım adım gündemimizde yer etmeye başladı. Bunlar küreselleşen kapitalist sistem ile birlikte ortaya çıkan gelişmelerdi. Bir diğer önemli düzenleme ise konumuz olan İlaç Takip Sistemi (İTS)’ dir.
Dünya ölçeğinde mal ve hizmetlerin serbest dolaşımı baş döndürücü bir hızla devam ederken, sistem içinde uç vermeye başlayan sahte ürün kaçağı başlangıçta sermaye çevrelerinin dikkatinden kaçtı. Ancak zamanla bu “tehlikeli” gelişmenin farkına varılmaya başlandı. Sermayenin artan kaygıları ürünlerin tanımlanmasında ortak bir standart oluşturulmasına dönük çalışmaları Avrupa’dan başlayarak tüm dünyanın gündemine taşıdı
1974 yılında Avrupa’da 12 ülkeden üreticilerin ve dağıtım kanalı temsilcilerinden oluşan bir çalışma grubu kuruldu. 3 yıllık çalışmanın sonucunda Avrupa Mal Numaralama Örgütü (EAN) kuruldu. EAN kısa bir sürede uluslar arası bir örgüte dönüştü ve EAN International adını aldı. Bu gelişmelere paralel olarak Türkiye’de de 1988 yılında Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) bünyesinde “Milli Mal Numaralandırma Merkezi” kuruldu.
Küreselleşen sistem, sahte ürün dolaşımını da küreselleştirdi. Bu sorun, ürünlerin tanımlanmasında ortak standartlar oluşturularak aşılmaya çalışıldı ancak, bu yalnız başına sorunu çözmeye yetmedi. 2000’li yıllardan başlanarak, ürünlerin tedarik ve sevk zinciri sürecinde izlenmesi gündeme geldi, yeni projeler devreye sokuldu. 2005 yılında uluslar arası bir örgüte dönüşen EAN’ın yerini “GS1” aldı.
Nedir GS1? “Language of Business” yani Türkçe anlamıyla ‘ticaretin küresel dili’. GS1, 103 ülkeyi temsilen 101 üyesi olan uluslar arası bir organizasyon… Buna paralel bir gelişme de Türkiye’de yaşandı. TOBB bünyesinde kurulan Milli Numaralandırma Merkezi’nin adı GS1 Türkiye olarak değişti.
GS1 den İTS’ ye…
Kapitalist sistem içinde ortaya çıkan sahte ürün dolaşımı, ilaç alanında da görülmeye başlandı. Sonuçta ilaçta kapitalist sistemin mantığı içinde ticari bir meta olarak üretiliyordu. İlaç tekellerini rahatsız eden sahte ilaç dolaşımı, ilacın tanımlanmasını, tedarik zinciri sürecinde, takip ve kontrolüne ilişkin çalışmaları da gündeme getirdi. Bu çalışmaların bir sonucu olarak da İlaç Takip Sistemi yani İTS ortaya çıktı.
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre dünyadaki sahte ilaç kaçağı % 6 civarında. Sahte ilacın yaygın olduğu ülkeler arasında Nijerya, Çin ve Hindistan gösteriliyor. Bu arada, Türkiye’nin sahte ilaç dolaşımının neresinde durduğuna dair kayda değer bir veri yok ama İTS’ nin merkezinde ve denek bir ülke konumunda. Sağlık Bakanlığı, sahte ilaç kaçağına ilişkin elindeki verileri kamuoyu ile paylaşmalı ve Türkiye’nin İTS konusunda denek ülke olarak seçilmesinin nedenlerini açıklamalıdır.
Ürünlerin tedarik sürecinde izlenmesi nasıl ticari kaygılarla başladıysa, İlaç Takip Sistemi de benzeri kaygılar üzerinden üretildi, insani ve toplumsal değerler ise göz ardı edildi. GS1’den İTS’ ye uzanan süreç 17 Ağustos 2007 tarihinde başladı. Bu tarihte Sağlık Bakanlığı İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü tarafından organize edilen geniş katılımlı bir toplantıda “GS1 Barkod Sistemi” tanıtılarak sistemin kabul görmesinin önü açıldı.
Bu toplantıda, ilaç sektöründen temsilciler ve örgütleri, dağıtım kanalları, bilişim ve yazılım firmaları ve eczacıları temsilen TEB vardı. Bu toplantıyı takiben Londra’da yapılan GS1 toplantısına İTS’ nin mimarı olduğu söylenen İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü Danışmanı Sayın İbrahim Nayır başkanlığında bir heyet katıldı. Ocak 2008’de bu kez, GS1’den 3 kişilik bir heyet Türkiye’yi ziyaret etti ve Sağlık Bakanlığı yetkilileri ile görüştü. İşte, İlaç Takip Sistemi bu görüşme trafiğinin sonucunda kabul edildi.
Uygulamanın başlangıç tarihi 1 Ocak 2009 olarak ilan edildi ancak, evdeki hesap çarşıya uymadı ve ertelenmek zorunda kalındı. Bugün gelinen noktada, üreticiler için 1 Temmuz 2009, eczaneler için 1 Ocak 2010 tarihi sisteme geçiş sürecinin başlangıcı olarak ilan edilmiş durumdadır.
İTS, yalnızca bir ilaç takip sistemi değildir. Sistemde ciddi bir bilgi kaynağının toplanacağı biliniyor. Veri tabanında oluşacak bilgilerin kimler tarafından nasıl ve hangi amaca yönelik olarak kullanılacağı açıkça ortaya konmalıdır. Avrupa’da, bu bilgi kaynağının yönetimine ilişkin, çok uluslu ilaç tekelleri ile sağlık otoriteleri arasında içten içe bir mücadele yaşandığı biliniyor. Ayrıca, paralel ticaretin engellenmesiyle İTS arasında bir ilişkiden söz ediliyor. Tüm bunlar bize gösteriyor ki İTS’ nin ilaç takibinden öte işlevi var.
Sahte ilacın takibi elbette ki önemlidir ancak, ticari kaygılardan arındırılarak, insani ve toplumsal amaçlara hizmet eden bir yapılanma ile bu takip anlamlı olur. Tıbbi Ürün Sahteciliğine Karşı Çalışma Grubu( IMPACT) benzeri örgütlenmeler konuya örnek gösterilebilir. IMPACT, içinde Dünya Sağlık Örgütü’nün yanı sıra sağlık meslek örgütlerini ve sivil toplum örgütlerini barındıran bir yapılanma modeli.
İlaç Takip sistemi içinde ise ne sağlık meslek örgütleri ne de sivil toplum kuruluşları yer alıyor. Sağlık otoritesi dışında sistemi toplum sağlığı adına denetleyecek hiçbir mekanizma yok. Türkiye’de İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu Yasa Tasarısı gündemdedir. Bu tasarı gerçekleştiğinde, Sağlık Bakanlığı ilaç üzerindeki tüm otoritesini kaybedecek, yetki ve sorumluluk, hiçbir toplumsal sorumluluğu olmayan bu kuruma devredilecektir.
Bu kurumun ekonomik kaynaklarının ağırlıklı bir bölümü bağışlardan oluşuyor. Bağışların büyük kısmının da ilaç sektöründen karşılanacağı sır değil. Sonuçta, İTS bu yapıdaki bir kurum tarafından yönetiliyor olacak!
Sonuç olarak, amacına ve işleyişine dönük, pek çok soru ve kaygının yer aldığı, uygulayıcılar arasında düşünce birliğinin oluşmadığı bir sistem bu haliyle uygulanamaz. Bu sistem sahte ilaç dolaşımı sorununu çözemediği gibi yeni sorunlar üretir.
Amacı gerçekten sahte ilacı takibi olan bir sistemin toplumsal bir projeye dönüşmesinin ön koşulu, çok uluslu ilaç tekellerinin çıkarları yada benzeri çıkarlar üzerine değil insani ve toplumsal değerler üzerine oturmasıdır. Bu amaca dönük olarak sistem yeniden ele alınmalı, Türkiye’nin özgün koşulları da dikkate alınarak, sağlık meslek örgütleri ve sivil toplum kuruluşlarının da içinde yer aldığı yeni bir çalışma grubu oluşturularak, 3-4 yıla yayılan kademeli bir geçiş süreci ile sistem yeniden yapılandırılmalıdır.