4 Aralık Eylemi’ne Sahip Çıkmak!
Kriz etkisini daha çok hissettirmeye başladı. Son dönemde artan toplumsal hareketlilik bunun işareti…
Meslek örgütleri, sendikalar, emek örgütleri iş ve aş, insanca bir yaşam, ekonomik ve sosyal haklar için daha çok alanlara çıkmaya başladı. Hükümet’in yaklaşımı ise bir hayli ilginç, toplumsal grupları siyaset yapmakla, ideolojik davranmakla suçluyor.
Tekel işçileri iş güvencesi ve insanca bir yaşam için 34 gündür eylemdeler. Tarihe not düşecek bir mücadeleyi sürdürüyorlar. Hükümet yetkilileri sokaktaki milyonlarca işsizi tehdit olarak kullanıyor, ölümü gösterip sıtmaya razı etme siyaseti izliyor.
Sorun sadece Tekel işçilerinin sorunu ile de sınırlı değil. İtfaiyeciler, memurlar, eğitim emekçileri, eczacılar, hekimler, sağlık çalışanlarından… Tasarruf tedbirleri adı altında dayatılan kemer sıkma politikalarına, krizin faturasına, neoliberal politikaların ekonomide, sağlıkta, sosyal güvenlikte yol açtığı tahribata karşı toplumsal bir itiraz yükseliyor. Toplumdaki hareketliliğin nedeni bu…
Hedef saptırmanın bir yöntemi…
İktidarın yaklaşımı ise sağduyudan ve sorumluluktan uzak. Meslek örgütlerinin, sendikaların bu haklı mücadelesi ile karanlık odaklar arasında bağ kurmanın çabası içinde, el altından bu tür laflar üretiliyor. Bu da hedef saptırmanın bir başka yöntemi. İktidar partisinde bu yaklaşım giderek bir paranoya haline gelmiş durumda…
Ekonomik ve sosyal haklar yanında, ülkenin demokratikleşmesi, Ergenekon benzeri soğuk savaş dönemi karanlık odaklardan, derin devlet örgütlenmelerinden temizlenmesi, askeri vesayet rejiminin son bulup siyasetin özgürleşip, sivilleşmesi, temel hak ve özgürlüklerin yaşama geçmesi ülkenin önemli gündem başlıklarını oluşturan sorunlar.
Dilinizin altındaki baklayı çıkarın!
Ülkenin gerçekten de demokratik bir açılıma ihtiyacı var. Söz açılıma gelmişken, açılım siyaseti üzerinden bize ve İstanbul Eczacı Odası’na dönük “eleştiriler” var. Bunu da eski yol arkadaşlarımız yapıyor. Bizleri “Kürt etnisitesi üzerinden siyaset yapmakla” suçluyorlar! Ancak bu siyasetin nasıl yapıldığına dair tek kelam etmiyorlar. Yıllardır aynı nakaratı tekrarlayıp duruyorlar. Kürt sorununu biz üretmedik, geçmişi yüzyıllara dayanan ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal boyutları olan, en azından Osmanlı’dan bu yana gündemde olan bir sorun. Bizim Kürt sorununun, şiddeti dışlayan barışçı ve demokratik çözümüne dair, halkların kardeşliğine dair sözümüz var, bu sizi neden rahatsız ediyor? Kaldı ki meslek örgütleri bu sorunun çözüm zemini değil. Meslek örgütlerinin görevi mesleki sosyal haklara sahip çıkmak, demokrasi mücadelesine katkı vermektir. Yapılan işin özü budur. Bu sorunu sürekli kaşıyarak ne elde etmek istiyorsunuz, anlamakta zorluk çekiyoruz! Yıllardır aynı nakaratı dinlemek artık kabak tadı verdi. Dilinizin altındaki şu baklayı çıkarın da, ne söylediğiniz daha net anlaşılsın. Oluşturulan şoven iklimden yararlanıp sorunu siyasi linçin malzemesi olarak kullanmak solda duranlara, devrimcilere yakışan bir tutum değil!
Sizlere tavsiyem önce dönüp aynaya bir bakın, otuz yıllık bir mücadele hukukumuz var, bunca yılın sonunda bunu keşfetmiş olmanız çok garip değil mi? Savrulduğunuz o milliyetçi kulvarlarda ne işiniz var, önce bunu sorgulayın!
Onbinlerce eczacı yoksulluk sınırı altında
Dönelim yeniden gündemimize; 2004’ten bugüne ilaç ve sağlık alanında izlenen “Sağlıkta Dönüşüm Programı” biz eczacılara olduğu gibi hekimlere ve sağlık çalışanlarına da sürekli sorun üreten bir program oldu. Toplum da beş yılın sonunda bunun faturasını daha ağır bir şekilde ödemeye başladı. Sağlıkta masal dönemi bitti. İşte bugün bunun sancıları yaşanıyor.
Sağlıkta ve ilaçta ciddi bütçe açıkları oluştu. Oluşan bu “kara delikleri” kapatmak adına tasarruf tedbirleri adı altında yeni bir kemer sıkma politikası dayatılıyor.
Tasarruf paketi adı altında dayatılan bu politikalar, eczacıların, hekimlerin, sağlık çalışanlarının yaşam standartlarını önemli ölçüde değiştirecek nitelikte. İnsanca yaşam koşulları her gün biraz daha güçleşiyor. On binlerce eczacı geleceğinden kaygılı. 24 bin eczacı bu gerekçe ile kepenk indirdi. Ali Tezel gibi kimi köşe yazarları Türkiye’nin 6 büyük eczanesinden söz edip bu profilden hareketle tüm eczacıların yaşam standartlarını sorgulamaya kalkıyorlar. Ama gerçek hiç de tarif ettikleri gibi değil. Bu yazılanlar ya bilgi eksikliğinden kaynaklanıyor ya da bilinçli bir çarpıtmanın ürünü. Gerçek eczane profili bu değil. Onbinlerce eczacı 4 kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı olan asgari geçim standartlarında yaşamını idame ettiriyor.
SGK’nın elindeki veriler de bu çıplak gerçeği açıkça yansıtıyor!
Hangisi “ideolojik”?
4 Aralık eylemine iktidar çevrelerinin yaklaşımı belli, eylemi ideolojik buluyorlar. Başbakanın tutumu da farklı değildi. 4 Aralık kepenk kapatma eylemine tepkisini “Eczanelerde varolan eczacı tekelini kaldıracağız. İlacı marketlerde satmanın ön hazırlıklarını yapıyoruz” diyerek gösterdi.
Başbakanın bu tutumundan cesaret alan Sosyal Güvenlik Kurumu bir önceki yıl TEB’e dayattığı 3 yıllık protokolü tek taraflı olarak feshetti. Bir aylık bu fesih süresini kullanarak eczacıları tek tek sözleşme yapmaya zorladı. Eczacılar ile Odalar ve TEB arasındaki örgütsel bağı koparmak için bir yandan eczaneler üzerinde baskı oluşturmaya çalışırken öte yandan ise altı dolu olmayan önerilerle eczacı kamuoyunu yanıltma, direncini kırma çabası içinde oldu.
TEB ile hiçbir şekilde görüşme masasına oturulmayacağı açıklandı. TEB’i ideolojik davranmakla suçlayan hükümet, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve SGK yetkilileri kendilerine yakın dernekler ve odalarla yakın temas içinde olmaktan ise kaçınmadılar. Bu dernekler ve odalarla yoğun bir görüşme trafiği sürdürüldü.
İktidara yakın durmak pozitif ayrımcılığa tabi tutulurken, mesafeli durmak ideolojik sayıldı.
Yönetsel ve örgütsel zafiyet
Bu arada sürece ilişkin kendi zaaflarımızı da değerlendirmek durumundayız. TEB’in kendisini by-pass eden bu görüşmelere izin vermesi, bu görüşmeler üzerinden sonuç alma çabası doğru değildi! AKP’ye yakın duran TEB 2. Başkanının üzerinden sürdürülmek istenen diyaloglara izin verilmesi de yanlıştı. 4 Aralık eylemine karar verenlerde eylemin kendisine ilişkin bir inanç zafiyeti var. Ortaya çıkan dağınıklık hali bunun işareti…
4 Aralık eylemini ideolojik bulan hükümetin TEB’den eczacı kamuoyu adına beklediği “özür ilanı” mücadelenin en önemli kırılma noktalarından biriydi.
TEB üç ulusal gazetede çıkan “Kamuoyuna” başlıklı ilan ile hükümetin bu beklentisine karşılık verdi. Tüm eczacı kamuoyu bunu bir özür ilanı olarak algıladı, bu tutum tabanda ciddi bir güven bunalımına yol açtı.
İkinci kırılma noktası da Sağlık Bakanlığı ile yaşandı. 30 Aralık’ta sağlık meslek örgütleri ve sendikalarca süreci değerlendiren ortak bir basın açıklaması yapıldı. TEB’in de imzasının olduğu bu basın açıklaması birliğin internet sitesinde yayınlandı. Sağlık Bakanlığı’nın baskıları ile basın açıklaması kısa bir süre sonra TEB internet sitesinden geri çekildi.
Bu zaaflar harekette ciddi bir direnç kırılmasına yol açtı.
İşte bu kırılma süreci yaşanırken ve TEB’in eli bir hayli zayıflamışken Danıştay’ın yürütmeyi durdurma kararı geldi. TEB ve eczacı odaları yeni bir değerlendirme, yeni bir hamle için zaman kazanmış oldu. Ancak değerlendirmeler hiç de böyle olmadı. Danıştay kararı ile TEB’in elinin zayıfladığına, SGK’nın elinin güçlendiğine dair senaryolar üretildi.
İyi protokolden tu kaka protokole…
Bunu söyleyenler dönüp eczacı kamuoyuna bir yıl önce yine bir kepenk kapatma eyleminden nasıl geri döndüklerini, SGK’nın dayatması ile 3 yıllık olarak düzenlenen protokolün altında neden imzaları olduğunu açıklamak durumundalar. O gün koşullar daha uygundu ve daha iyi bir protokol yapma olanağı vardı, neden yapılamadığının inandırıcı bir izahı olmalı! O protokolün altında sizin imzalarınız yok muydu? O gün iyi olduğunu söylediğiniz protokol, bugün ne değişti de tu kaka bir protokole dönüştü
Kaldı ki 4 Aralık süreci ile ortaya çıkan durumu yeni bir protokol sürecine bağlamak da doğru değil. 4 Aralık’ta ortaya çıkan eczacı taleplerinin ağırlıklı çözümü İlaç Fiyat Kararnamesiyle ilgilidir, muhatabı da Sağlık Bakanlığı’dır.
Kafa karıştırmaya hiç gerek yok. Yeni bir protokol yapma olanağı 4 Aralık eyleminden bağımsız olarak da var. Protokol her yıl revize ediliyor, SGK’nın değişiklik tebliğleri gerekçe gösterilerek yeni bir protokol sürecinin yolu açılabilir.
Mücadele hukuk zemininde de sürmeli
Danıştay kararı ile ilgili üretilen senaryoların altı dolu değil.
Danıştay kararı hukuk zemininde verilen mücadelenin bir sonucudur. Mücadele ekonomik, mesleki ve hukuk da dahil her zeminde sürdürülmek durumundadır. SGK protokol kurallarına aykırı bir karar ile sözleşmeyi tek taraflı olarak fesh etmiştir. Bu anti demokratik kararla mücadelenin bir yolu da hukuk zeminidir.
Danıştay kararının SGK’nın elini güçlendirdiğini söyleyenler önce 4 Aralık eylemine kararlılıkla sahip çıkma cesaretini gösterebilmeliler! SGK ile hukuk zemininde bile mücadeleyi göze alamayanların bu konuda söz söylemeye hakları var mı? Hak arama mücadelesi sadece kepenk eylemi ile sınırlı değil. farklı araç ve yöntemlerle mücadele zenginleştirilip, sürdürülebilir. Buda harekete güç ve ivme kazandırır.
Danıştay kararı 4 Aralık eylemine hukuksal bir meşruiyet kazandırdı. Bunu küçümsemek yada göz ardı etmek doğru bir tutum olmaz.
Doğru adres ilaç fiyat kararnemesidir
18 Eylül’de yayımlanan ve 4 Aralık’ta yürürlüğe giren İlaç Fiyat Kararnamesi değişikliği ile ekonomik ve mesleki anlamda ciddi hak kayıpları yaşıyoruz. Bu kayıpların telafisi İlaç Fiyat Kararnamesinde eczacılar lehine yapılacak değişikliklerle mümkün. Stok zararlarımızın gerçek anlamda güvence altına alınmasının yolu da buradan geçiyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı stok zararlarımızın tümüyle karşılanacağını söylemişti. Aradan bir ay geçmiş olmasına rağmen ilaç firmalarının ağırlıklı bir bölümü halen bunu uygulamış değil. Karşılayanların bir bölümü de kendi bildiğini okuyor.
Kimse yeni bir protokolü hedef gösterip eczacıların haklı taleplerini göz ardı etmeye kalkmasın.
Eczacılar asıl bu taleplerine çözüm arıyor ve 4 Aralık eylemine kararlılıkla sahip çıkılmasını istiyor! Türk Eczacıları Birliği’ne düşen sorumluluk: “özür dileme” vb. ödün vererek sorunları çözme anlayışından biran önce vazgeçip, meslek örgütlerine yakışan bir tutumla eczacıların haklı taleplerinin karşılanması için mücadeleyi sürdürmektir.