AİLE HEKİMLİĞİ
AİLE HEKİMLİĞİ-SAĞLIK-ECZACILIK
1961 yılına kadar ülkemizde I. Basamak Sağlık Hizmeti (Koruyucu Sağlık Hizmeti) Hükümet Tabipleri kanalıyla sürdürülmeye çalışılmıştı. Daha doğrusu sürdürülememişti. 5 Ocak 1961’de rahmetli Nusret Fişek hocamızın katkılarıyla 224 sayılı “Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi hakkında kanun” çıkartılarak koruyucu sağlık sistemine geçildi. Bu sistemin olmazsa olmaz koşulu olan sağlık ocaklarının açılması da 1963’ten sonra hızlı bir şekilde başlatıldı.
Sosyalleştirmenin Hükümet Tabipliği’nden en önemli farkı nüfus tabanına dayalı bir örgütlenme getirmesi ikinci farkı da sağlık hizmetini kaymakam (siyaset) baskısından kurtarmasıdır. Bu kanun’la dil, din, mezhep, soy, cinsiyet, siyasal düşünce ve felsefi inanç ayrımı gözetilmeksizin herkese eşit, nitelikli ve ücretsiz sağlık hizmeti sunulmaya başlanmıştır. Bu sistem sağlığı koruma ve geliştirme anlayışına dayanıyordu. Sağlık emekçilerini örgütledi. Sevk sisteminin önünü açtı. Aile planlaması, gebe ve çocuk takibi geliştirildi. Aşılama takibi ile kolera, kızamık, difteri, tüberküloz gibi toplu ölümlere yol açabilecek hastalıkların önü alındı. Yardımcı sağlık personeline önem verildi. Basamaklı, katılımcı ve nitelikli sağlık hizmeti oluşturuldu. Ciddi bir kamu tasarrufu sağlanır hale gelindi. Bu sistem; özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere örnek teşkil etti. Pek çok ülkede uygulanır hale dönüştü.
Bütün bu olgularla kapitalist anlayışlı sağlık sistemi örtüşmüyordu. Kapitalizmin ve bunların en önemli ekonomik güçlerinden olan ilaç tekelleri ve medikal tekellerin çıkarlarıyla çatışıyordu. Öyleyse yıkılmalıydı.
Aile Hekimliği ve Genel Sağlık Sigortası (GSS) IMF direktifleriyle ve onun yerli işbirlikçileri kanalıyla uygulamaya sokulmaya çalışılıyor. Bu süreç; sağlığın özelleştirilmesi ve kamunun sağlıktan çekilme sürecidir. Paran kadar sağlık anlayışıdır. 2005 Haziranından başlayarak Düzce, Eskişehir ve Edirne’de pilot uygulamaya geçilmiştir.
Bu uygulamaya başlanırsa sağlığın ülkeye ve halka maliyeti çok yükselecektir. Kamu koruyucu sağlık sisteminden vazgeçmekte ve tedavi edici hekimlik özendirilmektedir.
Halkın sağlık güvencesi, sağlık personelinin özlük hakları ve iş güvencesi yok edilmektedir. Bu sistemle 130 YTL aylık geliri olandan prim toplanacaktır. Halkın katılım payları artacaktır. Aile hekimliği uygulaması ile sağlık sisteminin finansman ve örgütlenmesi tümüyle değişmektedir. Bu kadar köklü bir değişiklik ciddi bir planlama ve hazırlık dönemi gerektirir. IMF ve Dünya Bankasının baskısıyla aceleye getirilen bu uygulama yetersizdir ve halk sağlığına önemli darbeler vuracak niteliktedir. Yasal boşlukları kararnamelerle doldurulacaktır.
Bu sistemle Sağlık Bakanlığı küçültülmekte, asli görevinden ayrılmaktadır. Sağlık örgütleri dağıtılmakta, performans diye hekimler birbirine düşman edilmektedir. Hele yardımcı sağlık personelinden hiç bahsedilmemektedir. Hekimler hasta üzerinden para kazanmaya zorlanmaktadır. Devlet memurluğundan kopartılıp sözleşmeli olmaya özendirilmekte hatta baskılarla mecbur bırakılmaktadır. Sağlık üniteleri kamu kurumu olgusundan çıkartılarak türbanla sağlık hizmeti verilebilir noktaya taşınmaktadır. Hekim seçme özgürlüğü diye halk aldatılmaktadır. Halbuki bu seçim 6 ay geçmeden yapılamayacaktır.
Sovyetler Birliği’nin dağılması ve Bağımsız Cumhuriyetlerin oluşması sonucu, bu ülkelerde; aile hekimliği ve özel sigortalılık aracılığıyla özelleştirilmeye gidilmesi sonunda 9,5 milyon insan bakımsızlık ve parasızlıktan ölmüştür. Koruyucu sağlık hizmeti alamayan bebeklerdeki ölüm oranları hızla artmıştır. Yaşlılar ve kronik hastalar izlemsiz, bakımsız, ilaçsız ve hastanesiz kalmıştır. Ekonomik durumu iyi olan ülkelerde bile aile hekimliği uygulaması çökmüştür. Almanya-İngiltere Kanada gibi ülkelerde sağlık hizmeti çok geriye gitmiş, ekonomik yükü ağır olan hastalıklarda (kanser gibi) tedavi edilemez noktaya gelinmiştir. Hastanelerden randevu için 6 ay sıra beklenmektedir. Temel teminat paketi dışındaki hastalık tedavileri karşılanmamaktadır.
Pilot uygulama sürdürülen bölgelerdeki uygulama sonuçları da olumsuzdur. Bu illerin sağlık verileri saklanmakta ve açıklanmamaktadır. Sevk zinciri çökmüştür ve uygulanmamaktadır. Özel sağlık üniteleri koruyucu sağlık sistemine devam etmektedir. Düzce’de hekimlere büyük baskılar sonucu 46 aile hekimi birimi oluşmuş ve her bir hekime ortalama 3400 insan düşmüştür. Uygulamaya köyler sokulamamıştır. Yoğun hasta müracaatından dolayı doktorlar bunalmıştır. 7 gün 24 saat uygulamasına geçilememiştir. Hasta takibi, aşılama, gebe ve çocuk takibi yapılamamaktadır. Hizmet şimdilik eski sağlık ocaklarında sürdürülmekte ve aile hekimlerinden kira alınmamaktadır. 657’den ayrılmayan doktorlar toplum sağlığı merkezlerinde (TSM) yoğunlaşmıştır. Doktorlar Aile Hekimi Eğitimi almadan yalnızca I. Basamak Sağlık Yönetici Eğitimi alarak göreve başlamıştır. Ev ziyaretleri yapılamamakta, müracaat esaslı hizmet verilmeye çalışılmaktadır. Pratisyen-Uzman ayrımcılığı başlamıştır. Toplumsal sağlık eşitliği bozulmuştur. Sağlık personelinde çalışma barışı bozulmuştur. Hekimler vatandaş kapma yarışına başlamıştır. Tahlil sistemi çökmüştür. 112’ler özelleştirilmektedir.
Bütün bu aktarılanların sonucundan ilaç ve eczacılık ne şekilde etkilenecektir. Şimdilik TEB ve pek çok oda bu oluşumu görmezden gelmekte ve pek ses çıkmamaktadır. Gidişatın mesleğimize getireceği olumsuzlukları incelemekte yarar vardır. Öncelikle eczanelerin şimdiki konumları, iş kapasiteleri hızla değişebilecektir. Sağlık ocaklarının kapatılmasıyla bu ünitelerin yakınında bulunan eczaneler bu süreçten olumsuz etkilenecek ve eczanelerin hızlı bir yer değişimi kaçınılmaz olacaktır. Aile hekimlerinin bulunduğu yerlerden yer kapma yarışı başlayacak etik dışı bazı ilişkiler söz konusu olabilecektir. Kamunun görevden çekilmesi sonucu tek bur kurumla (GSS) sözleşme yapılacağından geri ödeme sürelerinde ciddi artışlar yaşanacaktır. Şimdi sağlık hizmeti veren özel sigortalarda olduğu gibi iskonto koşullarında önemli artışlar istenebilecektir. Eczacıları örgütsel bütünlükten koparan ve bireyselleştiren, güçsüzleştiren istemler gelebilecek, TEB ve odaların etkinlikleri azaltılabilecektir. Yasaları arkasına alan ilaç firmaları ilaç fiyatlarını artırarak (ruhsat-fiyat ayrışması) eczanelerle birebir anlaşmalara girip zengin ekonomileri destekleyerek güçsüz eczanelerin çöküşünü hızlandırabilecektir. Ödeme kapsamı dışında kalan ilaç sayısı hızla artarken (OTC) bu ilaçların satışı ağırlıklı olarak (divers satışı) market tipi eczanelere (drog stor) kayacaktır. Görüldüğü gibi aile hekimliği uygulamasının biz eczacıları olumsuz yönde etkilemesi kaçınılmazdır. Öyleyse mesleğimiz adına, sağlık personeli adına ve her şeyden önemlisi, halkın sağlığı adına bu kötü gidişe “DUR” denmelidir. Bu süreçte, sağlığın bütün emekçileriyle işbirliği yapılmalı halkı bu noktada aydınlatacak ve uyaracak girişimlerde bulunulmalıdır. Halkı yanımıza aldığımız oranda gücümüzün ve etkinliğimizin artması olanaklıdır. Odalarımız halkı aydınlatmaya yönelik girişimlere önderlik etmelidir. Önümüzdeki yılın seçim yılı olduğunu dikkate alırsak mücadeleden kazançlı çıkma ihtimalimizin yüksek olduğu muhakkaktır. Sağlığımıza ve mesleğimize sahip çıkma umuduyla…