Endekslerle Türkiye dünyanın neresinde?
Hayri Kozanoğlu
12.02.2013 – Birgün
Türkiye 80’lerden beri neoliberalizme yelken açmış bir ülke sıfatıyla, eksik gedik küresel ve yerli sermayenin taleplerine uygun bir kurumsal ve yasal zemin hazırladı. Buna karşın, büyüme insani ve sosyal göstergelere olumlu bir şekilde yansımadı. Bu haksız ve adaletsiz süreç AKP iktidarında hızlanarak, derinleşerek sürüyor. Endeksler finansaldan insaniye, rekabetten sosyal adalete, kâr garantisinden eğitim ve sağlık güvencesine doğru evrildikçe, sade yurttaşların yaşamı daha da katlanılmaz hale geliyor.
Dünya üzerindeki ülkeleri bir endeks etrafında sıralayarak, kıyaslama olanağı veren çok sayıda çalışma var: Gelin uluslararası kuruluşlar tarafından hazırlanan 4 endeksten hareketle Türkiye’nin durumunu saptamaya çalışalım.
İsterseniz Davos Zirvesi’ni düzenleyen Dünya Ekonomik Forumu’nun “2012 Finansal Kalkınma Endeksi” ile başlayalım. Beşincisi yayınlanan bu endeks, dünyanın önde gelen 62 finansal sistemini 7 kriter üzerinden sıralıyor. Bir ülkenin uzun vadeli gelişme performansının ve refahının finansal gelişmişliğiyle doğrudan ilintili olduğu varsayımından hareket ediyor. Diğer bir ifadeyle, “finansal derinleşmeyi” matah bir değer olarak sunuyor.
Endeksin dayandığı 7 kriter; kurumsal ortam, iş ortamı, finansal istikrar, banka hizmetleri, banka dışı finansal hizmetler, finansal piyasalar ve finansal erişebilirlik olarak belirlenmiş. Türkiye 62 ülke arasında 42’inci sırada yer alıyor. Finansal piyasalarda 30’uncu, banka hizmetlerinde 35’inciliğe kadar yükselirken, finansal istikrardaki 58’incilik genel sıralamadaki performansını aşağı çekiyor. Meksika, Macaristan, Yunanistan gibi ülkeleri geride bırakması “başarı” sayılabilir.
İkinci olarak, Dünya Bankası’nın İş Yapma Kolaylığı Endeksini ele alıyoruz. Türkiye 185 ülkelik örneklemede 71’inci sırada bulunuyor. Çünkü bu endeks en yoksul Afrika ve Asya ülkelerini de kapsıyor. Bir ülkenin sermayedarlar açısından ne ölçüde tercih edilebilir bir ortam sunduğu saptanmak isteniyor. İş kurma, inşaat ruhsatı alma, mülkiyetin tapusunu çıkarma, yatırımcıları koruma gibi 10 kriter bazında değerlendirme yapılıyor.
Türkiye sözleşmelerden kaynaklanan haklarını kullanma konusunda 40’ıncılıktan, inşaat ruhsatı almada 142’nciliğe kadar uzanan bir yelpazede 71’inci sıraya oturuyor. İtalya, Yunanistan, Arjantin’in üzerinde yer almakla pekala övünebilir. İlk sıraları ise, Singapur, Hong Kong, Yeni Zelanda ve ABD’nin paylaştığını belirtelim.
Gelelim, BM Gelişme Programı (UNDP) tarafından hazırlanan İnsani Gelişme Endeksine; Nobel ödüllü Hintli iktisatçı Amartya Sen’in de katkılarıyla ilk kez 1990’da yayınlanan bu endeks tek başına ekonomik büyümenin fazla bir anlam ifade etmediği noktasından hareketle, ekonomik dinamiklerin insan yaşamına nasıl yansıdığını ölçmeyi amaçlıyor.
İnsani gelişme endeksi o ülkedeki ortalama yaşam süresi yanında, eğitim olanaklarını da göz önüne alıyor. Amartya Sen böylelikle insanların yeteneklerini ne ölçüde kullanabildiklerinin bir noktaya kadar endekse yansıdığının; öte yandan demokrasi, insan hak ve özgürlükleri gibi değerlerin kapsanamadığının altını çiziyor. Öte yandan, özgürlüklerin bir rakamla ifade edilmesine karşı olduğu için, endeksin kapsamını genişletme önerilerine sıcak bakmadığını vurguluyor.
Türkiye en son yayınlanan İnsani Gelişme Endeksi’nde 92’nci sırada konuşlanmış. Moldovya dışında geride bırakabildiği hiçbir Avrupa ülkesi bulunmuyor. Özellikle yeni kuşaklara tanınan eğitim olanaklarında Türkiye acınası bir tablo sergiliyor.
UNDP gerek ortalama yaşam süresinin, gerekse de eğitim olanaklarının o ülkedeki zenginlikle paralel seyredeceği varsayımından hareketle bir kriter daha geliştirmiş. Ülkeler, kişi başına gelirlerine göre dizilip, buradan İnsani Gelişme Endeksi’ndeki sırası çıkarılıyor. Böylelikle bir ülkenin zenginliklerinin ne ölçüde kitlelerin yaşamına yansıdığı kestirilmeye çalışılıyor. Zengin ama, göreceli olarak refahın kitlelere yansımadığı ülkeler (-) puan, bunu fazlasıyla kitlelere yayabilen ülkeler (+) puan alıyor.
Türkiye’nin -25 puanı, içinde bulunduğu içler acısı durumu gözler önüne seriyor. Diğer bir ifadeyle, son 10 yılda o çok övünülen büyümenin insani ölçütlere hiç yansımadığı apaçık ortaya çıkıyor. Tabloyu daha iyi okuyabilmek için durumu Türkiye’den daha beter ülkeleri bir sıralayalım: Kuveyt (-57), Umman (-50), Katar (-36), Birleşik Arap Emirlikleri (-27). Suudi Arabistan ise (-19) puanla hemen yanı başımızda duruyor.
AKP aşağı yukarı benzer vizyonu paylaştığı, Suriye’ye karşı işbirliği içerisinde bulunduğu ülkelerle bu zeminde de buluşuyor. Bu arada zaten en alt sıralardaki yoksul Afrika ülkelerinin eksilerini göz önüne almadığımızı, Lüksemburg (-20) ve Singapur’un (-22) ise, insani göstergeleri kötü olmamakla beraber, gelirlerinin aşırı yüksekliği nedeniyle eksilere sürüklendiklerini belirtelim.
Peki acaba en yüksek puanı hangi ülke alıyor. Tabii ki, yoksul bıraktırılmakla beraber, insani göstergelerini yükseklerde tutmayı başaran Küba (52).
Sonuncu olarak, Bertelsmann Vakfı’nın hazırladığı OECD ülkelerini kapsayan Sosyal Adalet Endeksi’ne göz atıyoruz. Bu araştırmada, sosyal adalet, eşit fırsatların ve yaşam şanslarının gerçekleştirilmesi şeklinde tanımlanıyor. Böyle olunca Türkiye’nin 31 ülke arasında sonuncu sırada yer alması, içimizi burksa da şaşırtmıyor.
Tahmin edilebileceği gibi, sırasıyla İzlanda, Norveç, Danimarka, İsveç ve Finlandiya gibi İskandinav ülkeleri ilk 5 sırayı paylaşıyor. ABD, Yunanistan, Şili, Meksika ve Türkiye ise son 5’i oluşturuyor.
Yoksulluğun önlenmesi, eğitime erişim, emek piyasasına dahil olma, toplumsal kaynaşma ve ayrımcılığın bulunmaması, sağlık, kuşaklar arası adalet gibi 6 kriter temelinde değerlendirme yapılıyor. Türkiye eğitim ile toplumsal kaynaşma ve ayrımcılığın bulunmaması kategorisinde dipte gezinirken, diğer 4 kriterde de 27’nciliğin üzerine çıkamıyor. Türkiye’de erkeklerin kadınlardan 3.6 kat fazla ücret alması; etnik ve dini azınlıkları koruyacak, ayrımcılığa karşı bir yasa bulunmaması, raporda altı önemle çizilen bazı konular.
Herkesin internet ortamında rahatlıkla ulaşabileceği bu endeksler, sıralamalar arasında boğulmuş, bunalmış olabilirsiniz. Genelleme yaparken bazı önemli ayrıntıların gözden kaçması doğaldır. Yine de, şöyle bir özetleme yapılabilir: Türkiye 80’lerden beri neoliberalizme yelken açmış bir ülke sıfatıyla, eksik gedik küresel ve yerli sermayenin taleplerine uygun bir kurumsal ve yasal zemin hazırladı. Buna karşın, büyüme insani ve sosyal göstergelere olumlu bir şekilde yansımadı. Bu haksız ve adaletsiz süreç AKP iktidarında hızlanarak, derinleşerek sürüyor. Endeksler finansaldan insaniye, rekabetten sosyal adalete, kâr garantisinden eğitim ve sağlık güvencesine doğru evrildikçe, sade yurttaşların yaşamı daha da katlanılmaz hale geliyor.