Bakanlık ‘sağlıktan önce iş gelir’ diyor
Türk Tabipleri Birliği, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından hazırlanan İş Sağlığı ve Güvenliği Yasa Tasarısı Taslağı’na ilişkin görüşlerini bakanlığa iletti
İş Sağlığı ve Güvenliği Yasa Tasarısı Taslağı’na ilişkin Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi tarafından hazırlanan eleştiri ve öneri raporu, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’e gönderildi.
Raporda, taslağın halen “önce sağlık değil önce iş” yaklaşımını koruduğu belirtildi. İş kazaları ve meslek hastalıklarının önüne geçilebilmesi için yasaya “önce insan, önce sağlık, önce iş güvenliği” anlayışının yerleştirilmesi gerektiğine dikkat çeken TTB, rapora dair görüşlerinde tüm süreçlerde önceliğin işçi sağlığı ve iş güvenliğine verilmesi gerektiğine vurgu yapıyor. TTB, bu çerçevede ele alınmayan ve çalışanların sağlığını ve güvenliğini piyasaya teslim eden bir yasanın da sosyal tarafı olmalarının mümkün olmadığını söylüyor.
İnsan odaklı bakılmalı
Son dönemde sıkça yaşanan iş kazalarının ve meslek hastalıklarının ışığında, sorunun ‘insan odaklı’ bakılmadan çözülemeyeceğini belirten TTB, raporda şu ifadelere yer veriyor: “Kendi hazırladığı yasa taslağında çalışanı yok sayan anlayış, aynı zamanda kendi yükümlülüğünden de vazgeçmek anlamına gelmektedir. Yasa taslağında hakim zihniyet iş odaklı olduğundan, iş ve üretim süreci işverenin mülkiyet alanını oluşturduğundan, bu yasal düzenleme çalışanın sağlığı ve güvenliğine ilişkin olumlu bir etki sağlamayacaktır.”
‘Sorumluluklar belirlenmeli’
“Yasanın başlangıcında, iş yasalarında olduğu gibi işveren sorumluluğu ve çalışanların hakları açıkça vurgulanmalıdır” denilen raporda, devlet, çalışan ve işverenin yanı sıra iş sağlığı güvenliği hizmetinde görev alanların yetki ve sorumluluklarının da tanımlanması gerektiğinden bahsedilirken, yasada tüm bu paydaşları bir araya getiren bir Ulusal İş Sağlığı Güvenliği Konseyi’nin de yetki ve sorumluluklarının belirlenmesi isteniyor. Yasa taslağında, çevreye ilişkin bir tanıma ve çevreye ilişkin bir düzenlemeye yer verilmemesini de eleştiren TTB, madde 5’te yer alan işveren yükümlülük ve sorumluluğunun daha ayrıntılı bir şekilde tanımlanması gerektiğini söylüyor.
‘Çalışanı korumaktan uzak’
Raporda, çalışan sağlığının korunması, geliştirilmesi yerine işin ne pahasına olursa olsun sürdürülmesi anlayışına uygun olarak işyerindeki risk anlayışının anlam ve amaca uygun olarak farklılaştırıldığına da dikkat çekiliyor. Bu haliyle tasarıdaki madde düzenlemesi çalışanı riskten korumaktan uzak, tam tersine çalışanın riske uyumunu sağlamaya dönüktür” diyor.
Taslakta, işyeri sağlık birimleri ve işyeri ortak sağlık birimleri konusunda ayrıntılı ve uygulanabilir bir düzenlemenin de yer almadığını ve işyerinin bu hizmetleri kendi elemanları ile ya da dışarıdan alarak verebileceği hükümleri dışında bir düzenleme yapılmadığını eleştiren TTB, oysa işyeri hekimi, iş güvenliği uzmanı ve işyeri hemşiresinin görevlerini ifa ederken sürekli işyerinde bulunmaları gerektiğini anlatıyor.
Uzun yıllardır 50 ve daha yukarı işçi çalıştıran işyerlerinde işyeri hekimi bulundurulması ve işyeri sağlık birimi kurulması zorunlu olmasına rağmen, işyerlerinin en az yarısında bu kurala uyulmadığının, bakanlığın denetim birimlerinin ve mevcut yaptırımların da bu uygulamanın hayata geçirilmesinde yetersiz kaldığının belirtildiği raporda, “Bugün bütün çalışanların kapsama alındığı gerekçesi ile 50 sayısının bütünüyle kaldırılması, uygulamayı bütün çalışanlara genişletmek yerine bu yükümlülüğe uyan işyerleri açısından da gerilemeye neden olabilecektir. Bu nedenle işyeri sağlık ve güvenlik birimlerinin organizasyonunun ölçeklendirilmesinde 50 sayısı da dikkate alınmalıdır” deniliyor.
‘Taşın altına birlikte el koyalım’
“Herkesin ve katkıda bulunabilecek tüm yapılanmaların, başta taraflar, meslek kuruluşları ve üniversiteler olmak üzere, bu alanda iş birliği ve katılım büyük önem taşımaktadır” denilen raporda, tarafların doğrudan katılımlarının sağlanmadığı, görüşlerinin alınmadığı yasal düzenlemelerin, toplumsal birikim ve deneyimi göz ardı edebileceği gibi taşın altına birlikte el koymayı da ortadan kaldıracağı ve düzenlenecek ilgili yönetmeliklerin hazırlanmasında tarafların ve üniversitelerdeki bilimsel yapılanmaların yer almasını sağlayacak şekilde düzenlenmesinin uygun olacağı vurgulanmakta.
Kurum Hekimliği’nin, kurumda çalışan başta 567. sayılı yasaya tabi olanlar olmak üzere çalışanların tedavi hizmetlerine ilişkin oluşturulmuş yapılanmalar olduğunu belirten TTB, bunların asıl görevlerinin tedavi hizmeti olduğunu, koruyucu sağlık hizmeti de veren işyeri sağlık ve güvenlik birimini, kurum hekimliği ile karıştıran düzenlemenin de yanlış olduğunu söyledi.
‘Ücretsiz olmalı’
Risk değerlendirmesi, çalışanları ve işverenleri de yakından ilgilendirdiği; onların katılımını gerektirdiği için sürece yön verecek olan yönetmelikte Ulusal İş Sağlığı Güvenliği Konseyi’nin uygun görüşünün aranması gerektiğini belirten TTB, ulusal İSG’nin tarafların bir araya gelerek sorunu çok boyutlu olarak ele alan ve politika gelişimine katkı sunan bir yapılanmayı gerektirdiğini belirtti.
Komisyonun teknik ve bilimsel işleve sahip olması gerektiği dikkate alındığında, işyeri hekimlerinin kamusal mesleki örgütü olan Türk Tabipleri Birliği’nin ve İş Güvenliği mühendislerinin kamusal mesleki örgütü olan Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’nin komisyonda yer almasının bir gereklilik olduğu belirtilen raporda, işin durdurulması veya işyerinin kapatılmasını sadece işçilerin yaşamı için tehlike oluşturmasına bağlamanın, iş sağlığı ve güvenliği hukukunun koruyucu niteliğine aykırı olduğunun altı çizildi
‘Koruyuculuk ön planda olmalı’
İş Sağlığı ve Güvenliği hukukunun, ihmal edilirse geri dönüşsüz sonuçlar yaratacağına vurgu yapılan TTB raporunda, bununla ilgili olarak şu ifadelere yer verildi: “Burada yer alan yaptırımların koruyucu nitelikte olması gerekir. Düzenleme ihlal edildiğinde, sorumlulara ne para cezası verirseniz verin, zarara uğrayan çalışanın vücut bütünlüğü geri gelmeyecektir. Koruyucu nitelikte yaptırımlar ise işin veya işyerinin durdurulması, işyerinin kapatılması şeklinde yaptırımlar olup, yasa tasarısı taslağında öncelikle, bu türden yaptırımlar düzenlenmelidir.”
Para cezalarının, işverenin alması gereken önlemler için sarf edeceği para miktarından yüksek olması ve böylece caydırıcılığın sağlanması gerektiğini anlatan TTB, yasada belirlenen para cezalarının son derece düşük olmasına da tepki gösteriyor. Öte yandan, belli süreler içinde tekrarlanan iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine aykırılık davranışları için hapis cezasının da mutlaka öngörülmesi gerektiğine vurgu yapıyor. (İstanbul/EVRENSEL)
Yanlışlar 1. maddeden başlıyor
Yasa taslağının 1’inci maddesini oluşturan ‘amaç’ maddesinin yasa taslağının özünü belirleyen bir madde olduğunu belirten TTB, önceki yasa taslağının amaç maddesinde yer alan “çalışanların sağlık ve güvenlikleri”, “çalışan ve temsilcilerin eğitimi ve bilgilendirilmesi, katılımının sağlanması” sözcüklerinin bu taslaktan çıkarılmasını eleştiriyor. Taslakta, çalışan insandan çok, o insanın yaptığı işin öne çıkarılarak temel alındığını ifade eden TTB, taslağın tüm kurgusunun da buna göre oluşturulduğunu söylüyor. Raporda, bu anlayışın kendisini gösterdiği bir diğer maddenin de “tanımlar” maddesi olduğu kaydedildi. Tanımların işçinin sağlığı ve güvenliği düşünülerek yapılmaması dikkat çekiyor. Taslakta ‘tehlike’ şöyle tanımlanıyor: “İşyerinde var olan ya da dışarıdan gelebilecek, çalışanı, işyerini ya da üretimi etkileyebilecek zarar veya hasar verme potansiyeli.” Uluslararası Çalışma Örgütü yayınlarında ise tehlike; “insanların yaralanmasına, ölümüne, mülke, çevreye ya da bunların hepsine veya bir kısmına zarar verme potansiyeli taşıyan fiziksel bir durumdur” diye tanımlanıyor.