Frankenstein
Dr. Frankenstein’ı bilmeyenimiz yoktur. Frankenstein insan ölülerinin parçalarını birleştirerek bir bedende toplar ve elektrik şoku vererek onu canlandırır. Başta iyi olan bu mahluk daha sonra kontrolden çıkar ve zamanla çalmaya, insanları öldürmeye ve tecavüz etmeye başlar. Bunun üzerine Dr. Frankenstein o çok ünlü repliğini söyler:
“Aman allahım, meğer bir canavar yaratmışım!”
***
Yaklaşık yirmi gün önce Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanı Emin Zararsız Sağlık Muhabirleri Derneği yöneticilerini kabul ettiği toplantıda orijinal karekodsuz ilaçları (geçici karekodlu) ürünleri satın almayacaklarını, hastaların bu ilaçları ceplerinden ödeyerek alacaklarını söylemişti. İlaç iskontolarındaki yeni değişiklikler ve Yunanistan’daki fiyat düşüşlerinin referans fiyatlara yansıtılmasıyla başlayan indirim dalgası eczacının gündemini fazlasıyla meşgul ettiğinden olsa gerek, bu konuya yeterince ilgili gösterilmemiş ya da SGK başkanının bu sözleri “hadi canım olur mu öyle şey” denilerek yeterince ciddiye alınmamıştı. Haksız da sayılınmazdı, çünkü İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü bu ürünlerin “sanal” olan son kullanım tarihini 2020 yılına kadar uzatmıştı.
Ama olan oldu, 31 Aralık 2010 sabahı eczacılar bir yılbaşı sürpriziyle açtı eczanelerini. İlaç takip sisteminin başbelası geçici karekodlardan kurtulmak için SGK Medulayı “sanal” son kullanma tarihi 31.12.2010 olan geçici karekodlu ürünlerin girişine ve kuruma fatura edilmesini yasaklamıştı. Aynı gün içerisinde bununla ilgili bir de genelge yayımladı.
Peki neden böyle bir şeye ihtiyaç duyuldu? Bu yüzden önce geçici karekodun nasıl ve neden ortaya çıktığına bakmak gerekir:
1 Ocak 2010’dan sonra piyasaya verilen bütün ürünler karekodlu olmak zorundaydı, 1 Haziran 2010 itibariyle piyasadaki bütün ürünler karekodlu olarak işlem görmeye başlayacaktı (Daha sonra bu tarih Temmuz 2010’a ertelendi). Karekodsuz her bir ürün için tek tek parti numarası ve son kullanma tarihine uygun karekod üretmek oldukça güç bir işti ve zaman zaman GMP koşullarına aykırılıklar içermekteydi.
Bu amaçla 16 Nisan 2010 tarihinde İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü 2010/24 sayılı genelgeyi yayımlayarak geçici karekod kavramını hayatımıza soktu. Bu genelge firmaların eski tip karekodsuz ürünlerine depolarda veya eczanelerde yalnızca ürün barkodu ve benzersiz seri numarasını içeren etiketler yapıştırmalarına olanak sağlıyordu. İşlem basitleştirilmişti ancak süre oldukça kısıtlıydı. Stoktaki ürün sayısı tespit edilecek, ona uygun sayıda ürün çeşidi kadar geçici karekod üretilecek ve depolarda veya eczanelerde kutulara yapıştırılacaktı. G2D’lerin sisteme bildirilmesi sistemin başlangıcı olan 16 Mayısa kadar devam edecek, tüm ürünlerin karekodlu olarak işlem görmeye başlayacağı 1 Haziran tarihinde ürün üzerine uygulanmayan karekodlar imha edilecek ve sistemden kaydı silinecekti. Ama öyle olmadı.
Fazlaca fazla üretilen ve kontrolsüzce dağıtılan geçici karekodlar Sosyal Güvenlik Kurumu için sorun yaratmış, Sağlık Bakanlığı’nın dünyaya örnek olmak adına uyguladığı İlaç Takip Sisteminin sahteciliği ve yolsuzluğu önleme iddiasıyla tezat oluşturmuştu. Bu nedenle 5 Kasım 2010’da bir genelge daha çıkarılarak geçici karekodlu ürünlerin sisteme satış bildirimi yapılmasının yanı sıra fiyat kupürü, barkod ve geçici karekodun da kesilerek reçeteye eklenmesi talep edildi. En son olarak bu da yeterli olmamış olacak ki Sosyal Güvenlik Kurumu yeni yılda bu ürünlerden tamamıyla kurtulma yolunu seçti.
Dünya ne durumda?
Biz geçici karekodlarla boğuşurken dünyada bu konuyla ilgili neler olup bitiyor, bir de ona bakmak lazım. Gerçekten de Sağlık Bakanlığı İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü’nün belirttiği gibi dünyaya örnek mi oluyoruz yoksa rezil mi?
Fransa yılbaşında yani iki gün önce ilaçta karekoda geçti. Artık piyasaya verilen tüm ilaçların ürün barkodu (CIP13), son kullanma tarihi ve parti numarasının yer aldığı datamatrix formatında karekodu olmak zorunda.
Peki Fransa’da bu süreç nasıl evrildi?
Fransız Sağlık Ürünleri Güvenlilik Kurumu (AFSSAPS) 16 Mart 2007’de yaptığı değişiklikle 7 haneli olan ilaç ürün kodlarının 13 haneye (CIP13) uzatılması ve ürün kodu, son kullanma tarihi ve parti numarası bilgilerinin karekod (datamatrix) içinde yer alması için gerekli yasal düzenlemeleri Fransız Resmi Gazetesi’nde yayımladı.
1 Ocak 2008’de ilk karekodlu ürünler piyasaya verildi.
1 Ocak 2009’da piyasaya yeni verilen bütün ürünler 13 haneli (CIP13) kodunu içermek zorundaydı.
1 Ocak 2011 itibariyle de Fransa’da piyasaya verilen tüm ürünler karekodlu olmak zorunda.
Görüldüğü gibi Fransa’da sadece karekod sisteminin adaptasyonu için bile uzun bir süre öngörülmüş. Kaldı ki İlaç Takip Sistemi ve benzeri uygulamalar için gerekli olan her kutuya ait benzersiz seri numarası henüz uygulanmamaktadır. Yani karekodda sadece ürün kodu (barkod), son kullanma tarihi ve parti numarası yer almaktadır.
Avrupa geneline baktığımızda ise EFPIA’nın (Avrupa İlaç Endüstrileri ve Birlikleri Federasyonu-bizdeki üyesi AİFD’dir) birebir uygulamaya çalıştığımız “coding & identification” projesinin yalnızca İsveç’te 25 eczanede Eylül 2009 ve Ocak 2010 arasındaki 4 ay boyunca pilot uygulama olarak denendiğini görüyoruz. İlaç kutuları üzerine karekod uygulanması işlemi yalnızca Türkiye ve Fransa’da karekod (datamatrix) bütün ürünler için, Çin’de kan ürünleri ve aşılar için mevzuatta yer almakta. İspanya, Almanya, Sırbistan, Brezilya, Rusya ve A.B.D karekoda geçişin değerlendirmesini yapmakta. İtalya ise her kutuya benzersiz seri numarası verdiği kendine özgü “Bollini” sistemini karekoda (datamatrix) çevirmeyi düşünüyor.
Avrupa’daki sistemin kurucusu EFPIA tüm ürünlerin karekodlu hale getirilmesi için gerekli sürenin 3-5 yıl arasında olduğunu ve “bekleyip görmenin”, bir başka deyişle kervanı yolda düzmenin bir seçenek olmadığını dile getiriyor. Henüz kolilerin (dolayısıyla depoların) sisteme dahil edilmesinin bir sorun teşkil ettiğini ve bu iş için kullanılması planlanan RFID teknolojisinin (Radyo frekansı ile tanımlama) yeterince olgunlaşmamasından bahsediliyor. Hastaların bu sistemden olumsuz etkilenmemesi öncelikli sırada.
Kısacası dünya için henüz erken diyebiliriz.
Ancak bizim için dünyaya örnek olmak adına karekodsuz ürünleri karekodlu hale getirmek için geçici karekodu icat eden, ödeme kurumu için varlıkları tehlike olan bu ilaçları eczacılara kelimenin tam anlamıyla “kakalayan” ve belki de en önemlisi geri ödeme listesinde yer almasına rağmen hastalarımıza “bu ilaçları almak istiyorsan satın alacaksın” diye dayatan düşünce hastalıklı bir düşüncedir. Önümüzdeki yıllarda Avrupa’ya veya dünyanın başka birtakım yerlerine gidip “bu sistemi önce biz kurduk, gelin size anlatalım” derken acaba eczacılara ve hastalara yaşatılan bütün bu rezaletlerden de bahsedecekler mi?
***
Dönelim Frankenstein’a. Dr. Frankenstein yarattığı mahluk için en sonunda şöyle der: “Onu ben yarattım, hiç sormadan. Ve bu beni işlediği her suçtan sorumlu yapar. Suçlu benim, o masumdur.”
Havanhaber.org sitesinden alıntıdır.