6197
Bugün eczacılığın gündeminde iki tane yılan hikayesi var.
Birincisi yıllardır dillerden düşmeyen 6197 sayılı Eczacılar ve Eczaneler Hakkında Kanun, eczacı meslek örgütlerinin siyasi iktidarla büyük oranda mutabakata varmasıyla ve eczane eczacılarının da büyük bir kısmının desteğiyle neredeyse hayata geçirilecek gibi görünüyor.
6197’de yapılması düşünülen değişiklerin belli başlıları kısaca şöyle:
- Eczane açılışına ilçe bazında 3500 kişiye 1 eczane düşecek şekilde sınırlama getirilmesi,
- Meslek içi eğitimlerin zorunlu hale getirilmesi,
- Hasılatı yüksek eczacıların yaptıkları hasılata göre 1 ya da 1’den fazla yardımcı eczacı çalıştırmak zorunda olması,
- 67 yaş üstü eczacıların yardımcı eczacı çalıştırmak zorunda kalacak olması,
- Eczacılık fakültesi mezunlarının eczacılık yapabilmesi için en az 1 yıl yardımcı eczacılık yapma şartının getirilmesi,
- TEB Başkanlık Divanına (Başkan, Genel Sekreter, İkinci Başkan ve Sayman) Oda başkanlarının eczanelerine bir mesul müdür atanması ve örgüt bütçesinden karşılanması,
- Eczanedeki ürün gamının arttırılması,
- Reçete kayıt defteri tutma zorunluluğun kaldırılarak dijital ortamda tutulan kayda serbestlik getirilmesi,
- Eczacının tanımının kanuna eklenmesi,
Peki eczacının aklına gelmiyor mu: Bayram değil, seyran değil, eniştem beni niye şimdi öptü?
Sağlıkta Dönüşüm Programının uygulayıcısı AKP Hükümeti, programı tüm acımasızlığıyla sürdürüyor ve oyların hatırı sayılır bir kısmının sağlıktan toplamaya devam ediyor. Sağlık alanını sil baştan değiştiren “reformlar” (bize göre yıkımlar) başta Türk Tabipleri Birliği ve sendikalar olmak üzere sağlık emekçisi kesimin büyük tepkisini çekerken, dönüşümün en fazla can yakmaya başlayan kısmı olan “ilaç” konusunda eczacıların tepe örgütü TEB suskunluğunu koruyor. TEB, 6197 ile suskunluğunun ödülünü mü alıyor?
Ya da AKP hükümetinin kontrol altında tutabildiği ve yönlendirebildiği Türk Eczacıları Birliği’nin devamı mı isteniyor? Bunun için de bir “başarı öyküsü” yazma olanağı verilen mevcut TEB yönetiminin 6197 üzerinden yapacağı propagandayla önümüzdeki seçimlere daha güçlü girmesi ve iktidarını devam ettirmesi mi amaçlanıyor? Özellikle 2012 SGK protokolünden sonra hayal kırıklığına uğrayan eczacı tabanının TEB’e olan tepkisinin hafifletilmesi mi isteniyor?
Yeri gelmişken TEB ile SGK arasındaki 2012 Yılı İlaç Alım Protokolü’nün 14 Haziran 2015’te yapılacak genel seçimlerden sonra 2 hafta sonra bitecek şekilde imzalandığını hatırlatmakta fayda var.
6197 taslak her ne kadar eczacı meslek örgütleriyle varılan mutabakat neticesinde oluşsa da başta yeni uygulamalardan en çok etkilenecek olan eczacı adaylarının yetiştiği eczacılık fakültesi öğrencileriyle ve eczacı meslektaşlarımızla tartışılan platformların süzgecinden geçerek hayata geçirilmesi gerekliydi.
23 Martta İstanbul Kongre Merkezi’nde gerçekleşen ve eczacılığın konuşulduğu panelde söz Meclis Genel Kurulu’na gelmek üzere olan 6197’den açılınca Mehmet Domaç kürsüye davet edildi. Her zamanki gibi kendisinin ne kadar ileri görüşlü biri olduğunu ve sıklıkla verdiği Fransa’da 54 bin eczacıya karşılık 22 bin eczane olduğu örnek faslını geçtikten sonra taslağın son halini özetledi. Ardından da Türkiye’de bugün olduğu gibi 40 yıl önce de eczacılığın biteceğinin söylendiğini dile getirdi.
Bugün yaklaşık 32 bin eczacı, 24.311 eczane var. Türkiye nüfusu 74.724.269 kişi. Eczane başına 3074 kişi, eczacı başına da yaklaşık 2350 kişi düşmekte. 2004’te 11 eczacılık fakültesi varken bugün 19 eczacılık fakültesi var. 6 fakültenin kuruluşu da resmileşmiş durumda. 2004’te 925 olan eczacılık fakültelerinin toplam ÖSYM kontenjanı 2011’de 1509. Her yıl bir önceki yıla göre %7,24 oranında büyümüş. Böyle devam ederse 2025 yılına geldiğimizde 60 bin meslektaşımız olacak. Eczacı sayısındaki bu artışa rağmen Devlet Planlama Teşkilatı verilerine göre Türkiye nüfusu 87.756.000 olacak. Yani nüfus artış hızı, eczacı artış hızının çok gerisinde. Ülkemizde de Sayın Domaç’ın sürekli verdiği Fransa örneğindeki gibi eczane dışında eczane eczacısı istihdamı olmayacağı gayet açık.
Peki 6197’deki yapılacak değişiklikler aşağıda sıraladığım sorunları çözecek mi?
1. Tüm yetersizliğine rağmen yeni eczacılık fakülteleri açılıyor ve kontenjanları arttırılıyor.
2. Eczacının eczane eczacılığı dışında istihdamını arttırmaya yönelik hiç bir gelişme yok.
3. Türk Eczacıları Birliği Büyük Kongrece karar altına alınarak 1998 yılında TEB Yardımlaşma Sandığı Yönetmeliğine eklenen “emeklilik işlemlerinin düzenlenmesini ve yürütülmesini sağlamak”vazifesini halen daha hayata geçirebilmiş değil.
4. 663 Sayılı KHK ile kuruluşu başlatılmış, 7 mart 2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan yönetmelikle de yapısı ve işleyişi belirginleşmiş Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumuyla ilgili mevzuatta halen “eczacı” ve “eczane” kavramlarının yer almamış olması, ilacın eczane dışına çıkması endişelerimizi giderememiştir.
5. İlaç sektörü pastasında eczacının payına düşen dilim sürekli küçülmektedir.
O halde bunun bir tek anlamı var.
1. Eczacının emeği ucuzlatılmak istenmektedir.
2. Eczacı istihdamı sorunu ve eczanelere düşen pastanın paylaşılmasındaki adaletsizliğin giderek artması sorunu yine eczacının payına düşen dilimin dışına çıkmamaktadır.
3. Mesleğe yeni adım atacak olan genç arkadaşlarımıza “ya kaleye geçersin ya da top bizim, oynatmayız” denilmektedir.
Taslağın en önemli maddesi olan nüfusa göre ilçe bazında en fazla 3500 kişiye 1 eczane düşecek şekilde sınırlama getirilmesi. Bu yasanın 1928’de getirilen “tahdit”ten, yani eczane başına 10 bin kişi sınırlamasından sonra eczane eczacılığı alanında yapılacak en köklü değişimlerden biri olacağını kabul etmek gerekir.
Eldeki verileri kullanarak kabaca bir hesap yaparsak İstanbul’da eczane başına 3500’den fazla kişi düşmeyen ilçelerin Arnavutköy, Başakşehir, Sultangazi, Esenyurt, Sancaktepe, Beylikdüzü, Çekmeköy, Ataşehir, Esenler, Eyüp, Bağcılar, Sultanbeyli, Tuzla olduğunu görürüz. Kadıköy, Büyükçekmece, Fatih, Beşiktaş, Adalar, Bakırköy, Şişli ilçeleri de kağıt üzerinde eczaneye en doygun ilçelerdir. Şüphesiz bunda bu ilçelerde yaşayan halkın eczaneden faydalanma alışkanlığının farklılığının da payı vardır.
Özellikle henüz eczacılık fakültesine girmemiş gençlerin ise Kadıköy’de eczane açmaları herhalde ben ölene kadar ihtimal dahilinde değildir. Bu arada ergenlikten çıkalı çok fazla sene geçmediğini de belirtmek isterim.
Şu anda eczacı olma sıfatına hak kazanmış ya da eczacılık fakültesinde okuyan öğrencilerin ise bir defaya mahsus olmak üzere sınırlamalara takılmaksızın eczane açma, devretme ve nakletme jokerleri ceptedir.
Umarım eczanelere getirilen sınırlamanın, SSK’lı hastaların serbest eczanelerden ilaç temin etmeye başlaması ve ilaç fiyatlarının düşürülmesinde olduğu gibi siyasi iktidarın seçim malzemesi haline gelmesine göz yumulmamalıdır. Kimse “Eczaneleri sınırlandırdık, eczanesi olmayan yerlere eczane açılmasını sağladık” diyerek oy toplamaya kalkışmamalıdır.
Eğer eczacılığın geleceğini şekillendireceksek, ben de birkaç öneride bulunmak isterim:
1. Eczacılık fakültelerinin yeni açılacak olanları derhal kapatılmalı, kontenjanları demografik göstergeler doğrultusunda yeniden düzenlenmelidir.
2. TEB’in vazifesi olan eczacı emekliliği, yorgun ve yaşlı eczacı büyüklerimiz eczanelerinde vefat etmeden önce bir an önce hayata geçirilmelidir.
3. Yeni kurulan Türkiye İlaç Kurumu’nda, Sağlık Bakanlığı bünyesinde ve Sağlık Bakanlığı’na bağlı hastanelerde eczacı istihdamı arttırılarak görev yapacak eczacılara getirilen KPSS sınavı şartı kaldırılmalıdır.
4. Eczane sınırlamasında örnek aldığımız ülkelerde olduğu gibi Klinik Eczacılık uygulaması hayata geçirilerek eczacının ilaçla ilgili alanlarda daha çok söz sahibi olması sağlanmalıdır.
5. Eczanelerdeki ürün gamının genişletilmesi ve tedavi edici özellik taşıyan ürünlerin eczane dışında satılmaması kağıt üzerinde kalmamalıdır.
6. Mevzuatla sınırlı kalsa dahi her ne kadar Sağlık Bakanlığı’nın ve TEB’in yerli ilaç sanayisini teşvik etmesi görevleri arasında yer alıyorsa, aynı kurumların ilaç sanayisinde daha çok eczacı istihdam edilmesini teşvik etmesi de görevleri arasında yer almalıdır.
7. Uzun yıllar önce eczacı eksikliği nedeniyle eczacı olmayan meslek grupları (kimyager, biyolog, vs.) ilaç sanayisinde doğrudan eczacılıkla ilgili alanlarda doğrudan yetkili kılındıysa, aynı şekilde bu yetkiler eczacının avantajına olacak şekilde yeniden düzenlenmelidir.
Yıllardır beklenen ve mesleğimizi ileriye taşıyacak uygulamaları içeren 6197, ancak bu düzenlemelerle beraber anıldığında anlamlı olacaktır.
Bugün yapılan 6197 hamlesi, bugünün eczacılarının geleceğinin geleceğin eczacıları üzerinden iyileştirilmesi anlamı taşımakta, statükocu bir yaklaşım içermekte ve geleceğin mutsuz meslek gruplarına bir yenisini daha eklemektedir. Eğer son duyumlar doğruysa, taslaktaki Meslek İçi Eğitimlerin zorunlu olması ve 67 yaş üstü eczacılara yardımcı eczacı çalıştırma zorunluluğu getirilmesine ilişkin maddelerin çıkarılmıştır. Bu da statükocu yaklaşımı doğrular niteliktedir.
Eczacılık mesleğinin geleceği şekillendirilirken, bunun bir bayrak yarışı olduğunda hareketle mesleğin en az 50, 60 hatta 100 yıl sonraki durumu da öngörülmek zorundadır . Aksi takdirde yaşanabilecek tüm olumsuzlukların sorumlusu bugünü şekillendiren eczacılar olacaktır.
6197 ile ilgili yılan hikayesi burada bitiyor. Gelelim diğer yılan hikayesine:
Geçtiğimiz günlerde Sağlık Bakanlığı, hekimliğin sembolü olan “asaya sarılmış yılan”ı logosundan çıkararak yerine yukarıya bakan ayyıldızın içine ne yaptığı belli olmayan bir çocuk yerleştirdi. Aynı şekilde kısa bir süre önce de İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü, yeni adıyla İlaç Kurumu, logosundan eczacılığın sembolü olan “kadehe sarılmış” yılanı çıkararak Sağlık Bakanlığı’nın yeni logosunu kullanmaya başladı.
Şimdi soruyorum, yılan geri gelecek mi? Yoksa İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü’nden “eczacı” kelimesinin çıkarıldığı gibi, eczacılığın gözden çıkarıldığı gibi, eczacılığın sembolü kadehe sarılmış vaziyette panzehirinin çıkarılmasını bekleyen “zavallı yılan” da mı gözden çıkarıldı?
Havanhaber.org sitesinden alıntıdır.