Eczacılık eğitiminde dönüşüm ne getirdi?
Ülkemizde eczacılık alanında yaşanan sarsıcı gelişmeler bir yana dursun, eczacılık eğitiminde de önemli değişimler yaşanıyor. Eczacılık eğitiminin 5 yıla çıkarılması ve son dönemde sayıları artan eczacılık fakülteleri en dikkat çekici unsurlar.
5 yıllık eğitim
Neden böyle bir şeye ihtiyaç duyuldu? Aslında Avrupa Topluluğu Danışma Kurulu’nun 1985 yılına ait bir direktifi vardı. Bu direktif eczacılık eğitiminin 5 yıla çıkarılmasını öngörüyordu. Türkiye’de de 5 yıllık eğitimin temelleri eczacılık fakültesi dekanlarının girişimleri sonucu Tıp-Eğitim Sağlık Konseyi’nin 1994’te Yükseköğretim Kurulu’yla beraber başlattığı çalışmalarla atıldı. Sonraki on yıllık dönemde eczacılık fakültesi dekanlarının çalışmaları devam etti, 5 yıllık eğitim 2005-2006 eğitim-öğretim yılında hayata geçirilebildi.
5 yıllık eğitime geçilmesinde amaç dünyanın birçok ülkesinde 5 yıl (hatta bazı ülkelerde 6 yıl) olarak sürdürülen eczacılık eğitiminin süresinin, müfredatının ve diploma denkliğinin Avrupa Birliği standartlarına uydurulmasıydı. Ayrıca Erasmus Programıyla eğitiminin bir bölümünü Avrupa’da sürdüren öğrencilerin adaptasyonunda da sorunlar yaşanmaktaydı. 5 yıllık eğitimle ve müfredatın standardizasyonuyla bu sorunlar kısmen de olsa azaltılmış durumda. Türkiye’deki eczacılık fakültelerinin müfredatlarının da kendi içinde büyük oranda uyumlu olduğu söylenebilir.
Bazı üniversitelerde 4. sınıftan, bazılarında ise 5. sınıftan itibaren olmak üzere tüm öğrencilere istedikleri alanı seçme hakkı verildi. Bu alanları sanayi eczacılığı ve eczane eczacılığı olarak iki ana başlık altında toplayabiliriz. Bunun yanı sıra çeşitli fakültelerde bitkisel ürünlere, Ar-Ge’ye ve hastane eczacılığına yönelik alanlarda da eğitim veriliyor. Bir başka yenilik ise 5 yıllık mezunlara doğrudan doktoraya başlamayabilmesi.
Stajlar
5. yıl genellikle staj ve bitirme ödevine ayrılmış durumda. Çekirdek müfredattaki dersler 5. yıl ders programlarında yer almıyor. Stajların da ağırlığı artırıldı. Eczane stajları eczacı odaları aracılığıyla ayarlanıyor, ancak sanayide her zaman yeterli sayıda staj olanağı sağlanamıyor. Özellikle İstanbul dışındaki eczacılık fakültelerinde öğrenim gören öğrenciler için bu bir dezavantaj. Çünkü ilaç firmalarının tamamına yakını İstanbul ve çevresinde konumlanmış. Ayrıca firmada ve özel hastanede stajını yapan öğrenciler okul tarafından sigortalanmak zorunda. Eczane stajını tercih edenler için ise böyle bir şey söz konusu değil.
Bitirme ödevleri
Yeni sistemde her öğrencinin eczacılık diplomasını alabilmesinin bir koşulu da bitirme ödevi. Hazırlanan ödevler ilgili alanın akademisyenlerinden oluşan jüri tarafından değerlendiriliyor ve öğrenci geçer not alamadığı takdirde okulu bitiremiyor. Öğrenciler ödev konularını her ne kadar ilgi duydukları alanlardan tercih etmek istese de, öğrenci sayısının çokluğu ve bu sayıyı karşılayacak akademisyen bulunmaması öğrencileri daha çok birinci tercihlerinin haricinde, kimi zamansa hiç istemedikleri bir alandan bitirme ödevi hazırlamaya mecbur bırakıyor. Bazı fakültelerde not ortalaması yüksek olan öğrencilere istediği alanda bitirme ödevi seçme hakkı da veriliyor.
Bitirme ödevlerinde araştırma yeteneği, yabancı dili algılama ve bunu düzgün bir Türkçeyle sunabilme önem kazanıyor. Bitirme ödevleri ileride akademik kariyer düşünen öğrenciler için bir ön-tez niteliği taşıyor.
Yeni açılan fakülteler
Türkiye’de toplam 16 tane eczacılık fakültesi var. Bunların 11 tanesi devlet, 5 tanesi vakıf üniversitesi. 5 vakıf üniversitesinin 3’ü 2010-2011 eğitim-öğretim yılında ilk defa kapılarını eczacılık öğrencilerine açacak.
Fakültelerin toplam ÖSYM kontenjanı 2010 yılı için 1448 öğrenci. 2004 yılında bu sayı 925’ti. Öğrenci sayısındaki artışın akademisyen sayısındaki artışa paralel olmaması ciddi sıkıntılara yol açmakta. Akademisyenler de öğrencileri yeterince tanıyamamaktan şikayetçi.
Bu tablonun oluşmasında beş öğretim üyesi ile fakülte açılmasına onay veren ve laboratuarların çok önemli olduğu eczacılık eğitimi gibi bir alanda son olanaklarının yeterliliğini sorgulamayan Yükseköğretim Kurulu’nun payı büyük.
Yeni açılan fakültelerdeki en büyük sorun akademisyen sayısının yetersiz olması.
Vakıf üniversiteleri
Maddi imkanları elverişli olan öğrenciler için vakıf ya da yaygın kullanımıyla özel üniversiteler oldukça cazip durumda. Bunun sebebi özel üniversitelerin dikey geçişe izin vermesi. Örneğin kimya mühendisliğine kaydolan bir öğrenci 2. senesinde dikey geçiş yaparak eczacılık fakültesinde öğrenimini sürdürebiliyor. Aynı zamanda çift anadal programlarının (ÇAP) olması da ayrı bir avantaj.
Devlet üniversitelerinde ise dikey geçiş söz konusu değil. Yatay geçişe izin veriliyor ancak çok az sayıda öğrenci birçok kriter değerlendirildikten sonra bu hakkı kazanabiliyor.
Öğrenciler ise her özel üniversitede olduğu gibi parayı verenin düdüğü çalmasından şikayetçi. Örneğin LYS’de (eski adı ile ÖSS) 445 puan alan bir öğrenci, ayda 24 bin TL’lik bir ücret ödeyerek mezun olduğunda, 507 puan alarak devlet üniversitesinden mezun olmuş bir öğrenciyle aynı haklara sahip oluyor.
2010-2011 eğitim öğretim yılında Yeni Yüzyıl Üniversitesi, Bezm-i Alem Vakıf Üniversitesi ve İstanbul Medipol Üniversitesi Eczacılık Fakülteleri eğitime başlıyor. Bu üç fakültenin toplam kontenjanı 125. Bunların sadece 17’si tam burslu olarak okuyacak. Yani devlet üniversitelerinde öğrenim görmeye hak kazanmış öğrencilerle yakın puan almış olanlar. İstanbul Üniversitesi’nin vakfı olan Bezm-i Alem Vakıf Üniversitesi öğrencileri de eğitimlerinin ilk 2 yılını İstanbul Üniversitesi öğrencileriyle geçirecek.
Öğrencilerin kafası karışık
Önceden “Eczane açınca bu bilgileri ne yapacağız?” diyen eczacılık öğrencilerini artık “Acaba zincir eczaneler mi gelecek?”, “Eczacı enflasyonunda nasıl barınacağız?” endişeleri sarmış durumda. Eczacılık alanında yaşanan gelişmelere bakıldığında, özellikle de bir meslek grubunu düşman ilan edip kendini muzaffer ilan eden bir Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız varken eczacılık fakültesi öğrencilerinin bu endişesi pek de yersiz sayılmaz.
Havanhaber.org sitesinden alıntıdır.